6. BÖLÜM

27 10 4
                                    

                                                                                        KARMEN

"I want you to stay,

I want you to stay, even though you don't want me" diye arabada son ses açtığım şarkıyı dinliyordum. Ve ablamın evine gidiyordum. Yedi yıl önce, babam görüşmemizi yasaklamadan önce konuşmuştuk en son onunla. "mimarlık namustur" gibi saçma sapan cümleleri vardır. Bence komik. Yıllardır yapabildiği tek şey bu olduğu için namus olarak görüyor öylesine bir mesleği. Ama onu da anlamaya çalışıyorum. Ne de olsa evlatlarına sevgi gösteremeyen, karısına bir kere bile "seni seviyorum" diyememiş bir adam. Tek becerdiği bu olsa gerek. O kadar korktum ki ondan küçüklüğümden beri ablamın hep evinin önüne gittim. İçeri baktım ve konuşmadan çıktım oradan. Ama artık yirmi iki yaşındayım. Üniversiteden mevzun oldum. Ve babam hasta yatağına düştü. Ben vicdansız bir insan değilim. Aynı şey annemin başına gelse ona çorbalar yaparım, çok iyi bakarım. Ama başına gelen kişi babam. Ben mutlu bile oldum. İlk fırsatta kapıyı çekip çıktım. Şimdi tek hayalimse ablamı görmek...

Ayrıca bildiğim bir şey daha var. Böyle bir hastalık durumu annemim başına gelmez. Annem hep sakindi. Korunaklıydı. Ve anı yaşardı. Babam hep stresliydi. O yüzden böyle hastalık durumları ancak babamın başına gelebilir. Negatif negatifi çeker.

Eğer ablamla düzgün bir şekilde konuşabilirsem kısa bir süreliğine de olsa buraya annemi de çağıracağım. Görüşmemiş olmamız onu özlemediğimiz veya sevmediğimiz anlamına gelmiyor. Daha çok babamdan korktuğumuz anlamına geliyor.

Dört saatlik bir yolculuğun ardından ablamın evine gelebildim. Önce evi inceledim dışarıdan. Ev hala aynıydı. Bakınca boyayla karışık kahve kokusu alabiliyordunuz. Ama evden bir ses geliyordu. Ve bu ablamın sesine hiç benzemiyordu. Daha çok bir erkek sesi gibiydi. Ağlıyordu sanki. Ama normal bir ağlama değil. Ciğeri delinmiş gibi.

Koşarak eve girdim. Neler olduğunu anlayamamıştım. Ablam insanlarla konuşmazdı. Hele ki onları eve asla almazdı. O zaman bu adam kimdi? Eve gene Ezel'in gelmiş olmasına dair bir endişe oluştu içimde.

Hemen kapıyı açtım ve koşarak içeri daldım. Yerde bir adam vardı. Ve kollarında ablam... adamın bana arkası dönüktü. Ama çok tanıdık geliyordu. Yerler kandı. Ve dikkatlice bakınca o kanların ablamın kafasından aktığını fark ettim.

"abla! Ne oldu ablama! Niye kan var! Niye her yer böyle! Hem sen..." korkudan ağlamaya başlamıştım. Sesim garip çıkıyordu. Adam bana döndü. Ve o an onun kim olduğunu fark ettim. O benim aşık olduğum adamdı. Yedi yıldır gelsin diye beklediğim adamdı. O Aren'di.

"Aren... sen... niye buradasın sen! Gene ablamın peşini bırakmadınız mı! Yedi yıl önce Ezel alacağını aldı bence ablamdan! Yeteri kadar tutku ve asla ona ait olmayacak bir sürü para! Nerede o! Ha nerede! Kendi ellerimle öldüreyim onu! Kurtulalım hepimiz!" diye bağırmaya başladım. Aren buradaysa bunun tek sebebi Ezel'in de burada olması olabilirdi. Aren'in ablamla bir işi yoktu. Ama ben yıllarca belki benimle bir işi olur diye bekledim.

Daha çok ağlamaya başladı. Hıçkırıklarının arasında konuştu. "Leyal, benim sevgilim. Ama öldü... hayatımın aşkı az önce kollarımda öldü. Ben yıllarca bu anı bekledim. Tam kavuşmuştuk. Tam aşık olmuştu bana. Sevgili olmuştuk biz... ama o öldü. O adam aldı götürdü onun ruhunu."

Daha çok ağlamaya başladı. Bense yüzüme koca bir tokatinmiş gibi hissediyordum. Aren senelerdir ablama aşıktı. Ablamsa onun sayesinde hayata dönmüştü. O da Aren'e aşık olmuştu. Ve ben tüm bunlar yaşanırken Aren'le sevgili olma hayalleri kuruyordum. Babamı boş ver, ablamın ölmesini de. Ben en büyük darbeyi şimdi almıştım.

Son DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin