LİYAN
Uyanmıştım. Ama bilerek gözlerimi açmıyordum. Dünü hayal etmek istiyordum. Karmen'i. Onun kalp kırıklıklarını. Benimle benzerliklerini. Bana kendini açtığı o anı...
Ama sonra mecbur olduğumu fark ettim gözlerimi açmaya. Ne bu gün yarın kadar güzel olacak ne de yarın bu gün kadar üzücü. Her şey can yakıcıdır bir yerden sonra. O on iki yaşında olur genelde. Hayatı anlamaya başlarsın. Her türlü acıyı tadarsın. Ve bir yerden sonra fark edersin ki mutlu olduğunun günün ardından mutsuz olmak mecburiyetin. İlla bir negatiflik gelir karşına...
Ve sonra gözlerimi açtım. Evimde değildim. Düşündüğüm gibi bir sokakta, bankta da yatmıyordum. Ben duvarlarında "tanrı büyüktür, tanrı ne derse odur" gibi şeyler yazan kırmızı duvarlı bir evde duruyordum. Önümde bir şişe su ve bisküvi duruyordu. Üzerinde bir not var; "bir yere kadar gittim. Geri geleceğim. Aç olduğunu biliyorum. Beni tanrı görevlendirdi. Uzun bir süredir yemek yememişsin. Lütfen ye bunları. Ve ben gelene kadar ne dileyeceğine kadar ver. Hiç bir dileğin oldu mu?"
Tanrı mı görevlendirmişti? Bu nasıl olurdu? Kimdi bu?
Ama tüm bu soruları bir kenara bıraktım. O her kimse, bir dolandırıcıysa bile ona teşekkür ederim. Ben tam bir haftadır yemek yemiyorum. Ondan önceki haftaysa şu aşık olduğum adamın benim için bıraktığını düşündüğüm çeyrek ekmek bir sandviç yemiştim.
Bisküviyi yedim. Suyu içtim. Ve daha önce hiç bir şeyin tadı bu kadar güzel gelmemişti. belki kalbimdeki boşluk tamamlanmamıştı ama en azından midemdeki boşluk kapanmıştı.
Sert bir kapı kapanma sesi duydum. İçeri kapüşonlu, yüzü görünmeyen, simsiyah giyinmiş bir adam girdi.
"merhaba?" dedim sorgular bir sesle. Önüme bir sandalye getirdi getirdi. Sandalyeye oturdu ve "tanrının da sana selamı vardır." dedi. Ne garipti. Gerçekten onu tanrı mı seçmişti?
Sesi de çok kalındı. Bilgisayardan oynanmış gibi.
"hep tanrılı mı konuşursun?"
"sen hep insanlara karşı bu kadar pozitif mi yaklaşırsın? Belki de seni öldüreceğim. Nasıl bu kadar iyimser yaklaşıyorsun ki?"
"son dört yılda konuştuğum üçüncü insansın. Ondan olabilir belki. Pek fazla kişiyle konuşmam. Biriyle konuşmanın mutluluğunu yaşıyorum diyelim."
"yanlız ben insan değilim. Tanrı birini seçecekse sence bir insanı mı seçer? Beni herhangi bir canlıyla nitelendirmek doğru değil. Ve ayrıca tanrı insanlar bu kadar acımasızken, bu kadar iğrençken bir insanı seçmez. Tabii büyük konuşmayayım. Bence diyelim. Mesela örnek; dün birini öldürmeye çalıştın. Ve hatta o tepki vermeseydi onu öldürürdün bile." modum düşmüştü.
"haklısın. Günahımı silmelisin. Ben silemem. Sen halletmelisin."
"benim günah silme gibi bir görevim yok. O tanrının kendi kararı. Ben buna karışamam."
sessiz kaldım.
"peki tamam. Her neyse. Sen bir dilek düşündün mü bakalım?"
"benim binlerce dileğim var. Hangisini dilemeliyim bilmiyorum. Belki sadece bir hakkım vardır. Onu da bilmiyorum."
"evet bir hakkın var. Ama biliyor musun? Binlerce dilek dinleyeme bayılırım. İnsanlar içinden ne çok şey geçiriyor... Kimileri psikopatça, kimleriyse fazla iyimser. Kimseye yardımcı olamam. Çünkü yardım içinden gelen bir şeydir. Öbürü zorunluluk oluyor. Ben de zorunluluk içindeyim. Kim ne isterse onu yapıyorum işte. Öyle psikopatça şeyler diliyorlar ki bazen." parmağını kaldırdı. Yukarıyı işaret etti. "ama o işte. O seçiyor. Yap diyor, yapıyorum. Bu yüzden binlerce dilek dinlemeyi severim. Çünkü tanrı seçmiyor. Olması gerekeni bu sefer ben seçiyorum. Söyle bakalım sen ne istersin? Veya neler?"
"ben aslında yaşamak istiyorum. Dolu dolu. V e bunu yemek yiyerek yapabilirim belki. Karnım doyar. Yaşarım. Belki ölmem. Ama dolu dolu mu olur bilmiyorum. İnsanlar evlerindeki yemeklerin değerini bilmiyor. Bazen şey dediklerini duyuyorum; keşke bir tabak yemeğim olmasaydı ama ailem mutlu olsaydı. Çok güzel ama büyük bir laf. Peki eğer ailen mutlu olsaydı ama yiyecek bir tabak yemeğin olmasaydı... O yemeksizlikten en fazla üç hafta dayanabilirdin. O mutlu hayata en fazla üç hafta sahip olabilirdin. O zaman öldüğüne daha çok üzülmez miydin?" Sesim titriyordu.
"her neyse. İşte her zaman evime geldiğimde evimde bir tabak yemek görseydim çok güzel olabilirdi." dedim.
"ne kadar masum bir istek. İlk defa böyle bir şey duydum biliyor musun? Senden öncesinde de aç bir kadını getirmiştim aslında. Ama o karnının açlığını düşünmedi. O duygularının açlığını düşünde. Kin, nefret ve intikam alma duygusunun açlığını..."
"birini mi öldürdü?!" dedim telaşla. "evet." dedi sakince. "ama tanrı böyle bir şeye izin verir mi?" dedim. Biraz ürkmüştüm. "tanrı onun adam öldürmesine izin vermiyor. Tanrı onun öldüreceği kişiyi onun evine bırakıyor. Yani onunla buluşalım gibi bir şey dilemiş olsaydı, iyi bir şey dilemiş olurdu. Bunda bir şey yok çünkü. Tanrı da öyle düşünüyor. Onları buluşturuyor. Geri kalanı onun elinde. Tanrının değil." Açıklama dinlerken mantıklıydı. Ama düşününce saçma ve ürkütücü bir hal alıyordu.
"peki daha fazka dinlemek istemiyorum bunları. Ben diğer isteklerime döneyim. O adamı biliyorsundur. Şu hani üç yıldır aşık olduğum adam. Onu istiyorum. O benim olsun. Bu güne kadar hep hüzün hissettim. Keder hissettim. Ama hiç aşk hissedemedim. Tamamlanmışlık da istemedim. Ama ben Karmen'i de istiyorum. O benim hiç ummadığım bir zamanda karşıma çıktı. Ve o adamın aksine benim daha fazla hayallerim oldu." susuyordu.
"Fazla bir şey istedim aslında değil mi? Biri olmazsa aç kalırım ve ölürüm. Diğeri olmazsa aşkıma asla kavuşamam. Öbürü de olmazsa hayallerim yıkılır. Ve sen bunlardan birini seçeceksin..." dedim hüzünlü bir şekilde.
Derin bir nefes aldığını duydum. "peki neden yapıyorsun? sonunda ne olacak?" dedim.
"sonu... Canını alacağım. Üç gün sonra."
"üç gün sonra mı! Ve ben senden yemek mi istedim? Aman boş versene! hiç birini istemiyorum! Bu zamana kadar bir en yakın arkadaşım yoktu! Aşkımla da hiç kavuşmadım! E üç gün sonra öleceğim! açlıktan ölsem ne olacak!"
Ayağa kalktım. Ve arkamı dönüp hızlı adımlarla kapıdan çıktım. Çıkarken de kapıyı sertçe kapattım. Öyle sert kapatmıştım ki camların sallandığını duydum.
Beni böyle esir gibi alıp götüren bir adamın ellerimi kollarımı bağlamaması ve öylece çıkıp gitmeme izin vermesi ne tuhaftı. Belki de tanrı biraz olsun insaflıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Dilek
Mystery / Thrillerkendisini tanrının görevlendirdiğini söyleyen, simsiyah giyinmiş, kapüşonlu ve kapüşonundan yüzü görünmeyen bir adam... tanrının seçtiğini söylediği insanlara son 3 gününün kaldığını söyleyip onlara bir dilek hakkı sunar. seçtikleri dileği ise ne ol...