AKER
Gene karşı komşum olan şu Leyal adındaki kadının evini gözetiyordum. Fakat kaç saattir kendisini görmemiştim. İçeride bir kız vardı. Tuttuğum süreye göre tam üç buçuk saattir olduğu yerde oturuyor ve ağlayarak yeri izliyordu. Aren'se... yani kardeşimse o adam tarafından götürülmüştü. Yıllar önce duygusal olmama yeminim vardı kendime. Ama şuan dayanamıyordum. Islak şeyleri yanağımda hissediyordum.
İnsanlar beni takıntılı olarak görürler. Fakat annemi babam geberttiğinden beridir her şey için bir kanıt ararım. Yanımdaki kişi bana zarar vermeyecek olsa da. Hayır, Leyal'la aşık değilim. Yalnızca ona güvenmiyorum. Ve Leyal öldü. Sanırım artık o kadar da korkmama gerek yok. Ama aslında var. Az önce kardeşim de öldü. Ve şuan ortada tek bir kişi kaldı. O evde saatlerce oturup ağlayan o kız.
İçimde bir ses vardı. Sadece ani anlarda ortaya çıkan o ses. Gene çıkmıştı şimdi ortaya. Bana o kızda bir şey olduğunu ve yanına gitmemi söylüyordu. Saatlerdir öylece oturmuş evi izleyip içki içiyordum. Bu sarhoşluğuma veya kokuma dayanabilir miydi bilmiyorum. Ama gideceğim. Onda beni çeken bir şeyler var.
Evimden çıktım. Ve üşümüştür diye de yanıma bir şal aldım. Yanına ilerledim. Yanına gittiğimde beni fark edip oturuşunu dikleştirdi ve koluna burnunu sildi.
"sen kimsin?" dedi. Biraz agresif bir tavrı vardı.
"karşı komşu. Peki sen niye buradasın?" dedim.
"cidden soruyor musun?"
"şunun yüzünden mi?" dedim cesedi işaret ederek.
"sence?" dedi gene gergindi.
"bana hiç bu ceset yüzündenmiş gibi gelmedi. Ama neyse hadi öyle kabul edelim. Neyin oluyordu?"
"ablam oluyordu. Ama ayrıca sence şuan neye üzülüyorum ki?"
"bak..." dedim. Derin bir nefes aldım ve yanına çömeldim. "ben de tam yarım saat önce kardeşimi kaybettim. O yüzden yanına gelmiyor. Ve ayrıca-" lafımı böldü.
"bir saniye kardeşini tanıyor muyum?"
"evet. Az önce yanında oturan çocuk işte."
"ne? Aren mi? Nasıl olur? Aren öldü mü! Peki onun öldüğünü nereden biliyorsun? Öldüyse niye müdahale etmedin?"
"birincisi Aren'i canımdan bir parça gibi saymıyorum. Aynı senin ablanı saymadığın gibi. Ablandan bahsederken tepki bile vermemiştin. Ama Aren dediğimde gözlerin doldu. Panikledin."
"birincisi evet, senin düşüncelerin umurumda değil. Evet öyle. Ablamı sevmiyorum ama Aren hayatımın aşkıydı."
"bölüyorum ama sen fazlasıyla bencil bir insan olabilir misin acaba?"
"evet bölüyorsun. Ayrıca şunu söylemeyi de kes. Bu gün içinde kaç kez bencil lafını duydum bilmiyorum."
"düşüncelerimi umursamadığını sanıyordum."
"bak gene bölüyorsun." Derin bir nefes aldı. "ayrıca kardeşini canından saymadığına da gram inanmadım. Önümde kardeşinden bahsederken ağlıyorsun."
Ellerimi yanaklarıma götürdüm. Evet gerçekten ağlıyordum. Bunu nasıl saklardım ki?
"ağladığıma ben de inanamıyorum ama madem ki önünde ağlayan bir adam var ve madem ki sen bencil biri değilsin o zaman biraz olsun empati yapıp beni anlamaya çalış."
"of! Anlamıyorum ben! Hiçbir şeyi anlamıyorum!" durdu. Saçlarını arkaya attı. "insanları anlayamadım hiç. Aşkı da. Aren'e karşı hissettiğim neydi bilmiyorum bile. Babam mesela. Neden bu güne kadar ölmedi? Hiç gitmeyecek. Eminim. Hep bir şey olur. Babamdan kaçarım. Ve o bana gelir. Yine, yine ve yine. Dünyayı anlamıyorum. Bu acımasız yönetimi. Açın daha çok açlıkla, zenginin daha çok parayla ödüllendirilmesini... " sustu. Uzun bir of çekti. Sanki bunca süredir içinde tuttuğu tüm isyanları bana dökmüş gibi.
"seni çözemedim. Şimdi sen bana bunları söyledin ya, benim bunları anlamlandırmam mı lazım? Yani kendimce yorumlayayım mı? Yoksa sadece dinlesem daha mı iyi?"
"ben kimsenin beni dinlemesini istemiyorum. Eğer isteseydim babama da anlatırdım. Ama sanki sende bir şeyler var. Bunları yorumlayabilecek."
"hah. Peki. İnsanlar karışıktır. Her biri farklı bir dış görünüşe ve bunun yanında karakterlere sahip. Dış görünüş değil ama karakter delirtir insanı. Tam dersin ki tamam şuna ayak uydurdum başkalarıyla da konuşabilirim. Yeni biri gelir. Bambaşka çok ayrı biri. Bu sefer de ben daha fazla değişemem deyip onları değiştirmeye çalışırsın. O hiç olmaz. En sonunda da delirirsin."
"vay be. Hayat özeti gibi oldu." Dedi. Gülümsedi. Gülüşü çok güzeldi. Anlamlıydı. Sanki bir tek bana böyle gülüyormuş gibi hissettirdi.
"baban... hepimizin hayatta bir sınavı var. Bu da seninki olabilir. Ve bilirsin. Okuldaki sınavlara katılmazsan daima sana yapmak için başka bir oda, başka bir yazılı kağıdı hazırlanır. Onu gibi."
Güldü. "ben de bir öğrenciyim. Güzel bir örnekleme oldu."
"ah tabii öyle. Bu acımasız yönetim konusuna gelirsek; bu yönetimi biz seçiyoruz. Dünyada yüz insan varsa bunun doksan dokuzu kötüyü 'din' olarak veya 'özgürlük' olarak adlandırıyor. Ve onu seçiyor. Geriye kalan bir insanı da kim dinler... ama bilmiyorlar ki el ele tutuşmanın bile bir heyecanın olduğu tatlı ilişkiler yaşamak yerine 'fb' adını verdikleri o duygusuz bir gecelik ilişkilerin onları vahşi gösterdiğini. Çünkü başlarındaki de farklı bir şey yapmadı. Tabii bu benim düşüncem."
"sen ne kadar bilgili bir adamsın be. Yalnız ben burada bekledim. Her konuyu anlattın. Ama sezdim. Sanki bilerek aşk olayını atlamış gibisin."
"evet bilerek atladım. Çünkü onda yapacağım bir yorumyok. Aşk herkese farklı. Mesela tanıdıklarından örnek vereyim. Ezel, aşkı birkadının evine kamera yerleştirip, saatlerce vücudunu hayal edip, onunla birgece daha bir şeyler yaşamak olarak görüyor aşkı. Aren'se aşkı platoniğeçeviriyor. Karşımdaki mutlu olsun yeter, sağlıklı olsun yeter ama hiç benimolsun demiyor. Korkularını bir kenara bırakıp bir adım atmıyor bile. Leyal aşkıyıllarca beklemiş gibi. Ha geldi mi geldi ona bir şey diyemem ama o da saçma. Hiç çabalamadığın bir şey genelde karşına çıkmaz. Ha bir insanın başına gelebilir. O mucize boyutu."
"bir saniye. Sen bu kadar şeyi nerden biliyorsun?"
"bak ben dürüst bir adamım. Çevremdekilerden korkuyorum. Pusuda bekliyorum. Başıma bir şey gelmesin diye. Leyal'ın evini dikizledim. Yıllarca." Yüzümü gizlemek için uğraştım. Bu çok utanç vericiydi.
"benden utanma. Ben babası ölüyor diye sevinen bir kızım. İnsanları yargılamaya hakkım yok."
Sustum.
"ama bende bir soru daha var. Sence aşk ne? Niye hiç kendinden bahsetmedin?" dedi. İşte şimdi daha çok utanmıştım. Çünkü vereceğim cevap belliydi. Ve düzgün karşılanmayacaktım. Ama gene de cesaretimi topladım. Derin bir nefes aldım. Bunu söyleyecektim.
"sensin... yani bence aşk sensin. Veya karıştırıyorum bilmiyorum. Ben daha önce hiç aşık olmadım. Ayaklarım kendiliğinden getirdi buraya sanki beni. Cümleler ağzımdan senin için çıkıyor gibi. Ben hiçbir insanın yanında konuşmak istemem. Ama senin yanında susmak istemiyorum. Şurada başını omzuma koysan kalpten giderim sanki. Bana biraz yakınlaşınca bile kalbim tekliyor. Seninle otururken bir ses bana asla kalkma diyor." Bir anda dökülü vermişti tüm bu sözler ağzımdan. Ben ne zamandan beridir bu kadar anlamlı sözler söyleyebiliyordum?
"ah... bak duyguların çok masum. Ve çok güzel. Tüm bu duyguları bana harcamak istediğine emin misin?" yanakları kızarıyordu.
"evet. Tüm bu duyguları sana da hissettirmek istediğime eminim. Harcamak değil. Tüm kalbimle, vücudumla, hislerimle istiyorum seni."
Ayağa kalktı. Elini beni de kaldırmak için bana doğru uzattı. Elini tuttum. Ve yavaşça ayağa kalktım. Kalktığımda elimi sıktı. "bu arada... Karmen. İsmim. Karmen." Dedi.
"ah." Dedim güldüm. "bende Aker." Gülümsedi. "karşıdaki evde oturuyorum. Açıkçası leş gibi içki kokarım. Ama sen bilirsin tabi. İstersen gelebilirsin. Evimde bir sürü içki var. Belki birini içersin. Yani beraber içeriz." Dedim dalgayla. Yeniden tanışıyormuş gibi. "ah yok ya ben almayayım. Ben daha çok, içkiyi farklı seviyorum." Dedi. "nasıl yani?" dedim. Anlayamamıştım. Ve dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Dilek
Mystery / Thrillerkendisini tanrının görevlendirdiğini söyleyen, simsiyah giyinmiş, kapüşonlu ve kapüşonundan yüzü görünmeyen bir adam... tanrının seçtiğini söylediği insanlara son 3 gününün kaldığını söyleyip onlara bir dilek hakkı sunar. seçtikleri dileği ise ne ol...