12. BÖLÜM

17 9 2
                                    

                                                                                        LİYAN

O kadın kimdi? Yıllardır aşık adam... Onun da aşık olduğu biri mi vardı? Ama benim kalbim onun için atıyordu. Öyle bir acıydı ki bu... Sevdiğin adamı başka biriyle görmek. Onun için atan kalbin durur gibi olurdu. Susmak kabullenmekti benim için. O da bana susuyordu bir tek. Kabul ediyordu beni, mektuplarımı. Ve gitmiyordu. O mektupları inatla alıyordu. Bekliyordu beni. Şimdi neden bana bunu yaşatıyordu? neden gözlerim onu başkasıyla görüyordu? neden onun kalbi başkası için atıyormuş gibi hissediyordum?

Bir kenara çömeldim. Ne yapacağımı bilememiştim. Bu rüzgarsız havada rüzgar yürümeme izin vermemişti. Bu kırıklarla dolu kalbim de daha fazla atamamıştı. Çömeldiğim yerde kalbimin sesini dinledim. Bir müzik çalıyordu sanki... "Adamlar: Sarılırım Birine". Ama ben kime sarılacaktım? ne bir ailem vardı, ne de artık aşık olduğum adam. Başkasını sevene kadar...

Kimsem yoktu benim. Bu yüzden bana cevap vermeyeceğini bile bile, konuşmayan bir adama yıllarca mektuplar yazdım. Onun için ağladım, onun için mutlu oldum. Oysa beni bir kere olsun düşünmedi. O benim adımı biliyordu en azından. Ben adını bile bilmediğim bir adama aşıktım.

Göz yaşları tek tek yanağımdan süzülürken başka birinin daha ağlama sesini duydum. Çok içli ağlıyordu. Bir kadın sesiydi sanki. Kafamı çevirdim. Ve gördüm. O kadın. Aşık olduğum adamın evindeki kadın... Daha üzerine doğru düzgün bir şey bile geçirmemişti. Hala üzerindeki gölekle duruyordu. Bir de ağlıyordu. Ne yapacağımı bilemedim. İçimdeki ses çok sinirliydi. "zaten hiç kimsen yok. Neyine duruyorsun ki? Bir itibarın yok. Seni yargılayacak insanlarda yok. Git ne geçiyorsa aklından yap." dedim kendi kendime.

Elimi cebime götürdüm. Cebimden çakımı çıkardım. Kapüşonumu kapattım. Gerçi kıyafetim yeşildi. Ne kadar gizemli olabilirdim ki? Aksine komik bile dururdu.

Çömeldiğim yerden kalktım. Yavaş adımlarla arkasından ilerlemeye başladım. Ara sıra ayakkabımdan çok ses çıkıyordu. Kendime kızıyordum sessiz olamadığım için. Ama o öyle bir ağlıyordu ki, kendi ağlama sesinden benim ayak seslerimi duymuyordu bile.

Sonunda onu tutabilecek kadar yakınına gelmiştim. Kolumla uzandım ve onun arkadan gömleğinin yakasına yapıştım. O bağırmaya çalışırken, çekerek yıkık dökük bir evin içine soktum onu. Duvara yasladım ve ekimdeki çakıyı boğazına dayadım. "dur lütfen yapma." dedi. Ağlıyordu. Artık bir vicdanım kalmamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. "Yapma... Sevdiğim adam beni sevmedi. İki kişiyi sevdim sadece... Biri ablamla sevgili oldu... Ve hatta öldü... Biri... Biri de senin için terk etti beni... Biri birini öldürecekse... Zaten cinayet işlendi... Kalbimin ölümü yaşandı... Gerçekten ölmeme gerek yok... Hiç gerçek arkadaşım da olmadı... Bir kere gerçek sevgiye tanık oldum... Onunla da babam görüşmeme izin vermedi... Ben babası ölün diye dua eden bundan mutluluk duyan bir insanım... Biliyorum en çok da ölmeyi ben hak ediyorum... Ama benim tek bir hayalim var... Bari onu gerçekleştireyim..."

Boğazıma bir öküz oturdu sanki. Konuşamadım. Elimdeki çakı yere düştü. Ve ağzımdan sadece şu cümle döküldü; "bana kimse sarılmadı... sarılalım mı?" Sadece baka kaldı. Kollarını açtı. Boynuna atladım. Ağlamaya başladım. "kimsem yok benim... Sadece sıcak bir yuva istedim... İyi hissettirecek bir kucaklaşma..." dedim. İkimiz de birbirimize sarılmış şekilde dururken ağlıyorduk. Nefes almaksızın.

"neden daha önce bulmadın ki beni? Ben hep kimsesizdim. Kendi kalbim bile kendi benedimi istemedi. O derece iğrenç bir insanım ben. Kendim için başkalarını yakarım. Sadece bir kişi bana sarılsın da 'tanrı senden razı olsun' desin istedim. Kimse demedi. Aksine herkes karşıma dikilip kusar gibi 'tanrı senin belanı versin' dedi." diye konuştu benimle. İlk defa bir insan benim de insan olduğumu düşünerek konuşuyordu. İlk defa bir insanı zorla konuşdurmuyordum. İlk defa bir insanla konuşmak için sayılı günlere ihtiyacım yoktu. O kendiliğinden anlatıyordu bana.

"ben sadece sevilmek istedim..." diyebildim sadece. Ağlamaktan nefes alamıyordum. İçimden geçenleri konuşamıyordum.

"seviliyormuşsun." dedi. Sarılmayı bıraktım. Geri çekildim. "o seni seviyormuş. Senin için beni kovdu."

"çünkü ona özgüven geldi." dedim. Her şeyi biliyordum sanki. Bu dünyanın nasıl oluştuğunu, tanrının kim olduğunu. Öyle şeyler geçiyordu içimden. Ama susturuyordu beni içimdeki kişi. Sus diyordu. "sakla. bir karar ver." diyordu. Ama ben karar veremezdim ki. Doğru olan yalan söylemekti.

Ama hayat yalan er ya da geç ortaya çıkarla büyütmüştü bizi.

Zaman doğruyu söylememi istiyordu.

Ama kalp doğruyu söylersem beni asla affetmeyeceğini fısıldıyordu kulağıma.

Ama kalp niye konuşuyordu? Onun bu konuyla ne alakası vardı?

-------

Rupi kaur'un Süt ve Bal kitabından;

işin aslı hepimiz

sevmeye muktediriz

yine de zehir saçmak

hep tercihimiz

Son DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin