(Medya temsili bir fotoğraftır!)
Yol boyu çok büyük bir temkinle ilerleyen 15 savaş türünden gemi sonunda uzayın boşluk kısmına ulaşmıştı. Hız gemileri önerilmişti. Yine de Harold tüm cephaneyi de yanına alarak yola koyulmuştu. Temkini elinden bir daha bırakmayacaktı.
...
Şimdi o hayat dolu taş küre geride kalmıştı; mavi, yeşil renkleriyle toptan bir oyuncakmış gibi artlarında öylece duruyordu.
Sarah sırtını yasladığı camdan ayağa kalkıp dışarı bakmak istedi. Zorla dönebildiğinde yanına çektiği sandalyeye dayanmak zorunda kaldı ve ayakta durmaya çalıştı. Kollarıyla kendisini ileri atarak da cama yaslandı.
İleride parlak, küçük bir iğne benzeri, beyaz bir cisim görüyordu.
Ona yaklaşıldıkça nedense zaman yavaşlıyor gibiydi.
Tedirginlikler artıyor ve başkanın seçtiği taraf izleniyordu.
Burada herkes bıçak üzerindeydi. Başkanın kendisi de buna dahildi. (Kontrolün kendisinin gerçek yüzünü görme vakti gelmişti!)
Bunu başkan da biliyordu.
En nihayetinde uzayda geçirilen 20 dakikanın da ardından güvenli bir şekildeyken onay sürecini beklemeye koyuldular.
Bir ses geldi ve gemiye yöneltilen sinyalle önce durmalarını sonra da geçmelerini söyledi. Bu ses bir yapay zekaya aitti.
Bir ara Aphe'in onunla konuşmak için ısrar etmesi tüm odalarda yankılanmıştı. Ses kapatıldı.
Başkanın Amara için izlediği duruş bilinmiyordu.
Çok kısa süren bu kısımdan sonra da motorlar en üst seviyede çalışmaya başladı.
Isınan motorlar ani bir sıçramayla ilerleyip iki defa duracak ve sonunda da mürettebatı hedefe ulaştıracaktı.
Ve az önce küçük bir iğne benzeri olarak seçilen ilerdeki o nesne tüm görüş açılarını kaplayacaktı.
İğneyi saran görünmez küreyi yeniden kontrollerini yaptırdıklarında aşmayı başarmışlardı.
Sarah ilgiyle bakıyordu. Gördüğü her şeyin ayrı bir bakılası ayrıntısı vardı. Burası Novara istasyonun da gördüğü sanatın yüzlerce kat büyütülmüş halinin canlandırılmış büyük bir tasviriydi sanki.
Bu şey Sarah'ın şimdiye kadar gördüğü en büyük şeydi.
Tek başına bir şehir gibi işleyen yapı; ortasında -asıl kısma nazaran küçük kalan- sivri, beyaz, iğne benzeri gemi ve onun etrafını sarmış duran üç boyutlu kürenin üzerinde parıldayan bina ışıklarıyla ihtişamı gözleri kamaştırıyordu.
Uzayda yüzen, insanın yarattığı bu gezegen, tüm sistemi kontrol eden yegane yapıyı oluşturuyordu.
Şimdi içten bakıldığında asıl yapı küreyi andırsa da gitmeleri gereken yer o devasa, tek parça gibi duran, pürüzsüz, uzun, beyaz kıymıktı.
Bu kısmı geçerlerken -özellikle ilk defa gören herkes için- insanın ulaştığı kuvvet çok ala anlaşılabiliyordu. Beyaz yapı başlı başına zaten bu kadar büyük ve güzelken geride bıraktıkları, çevresindeki o görünmez küre de inanılmaz büyüklükteydi.
Bu küre asıl gemiyi sarıyor ve dışarıdan içeriyi gösterdiği halde kendisini bir noktaya kadar gizleyebiliyordu. Bunu nasıl yapabiliyordu?
O kürenin girişinden geçerlerken yanlarında yan yatmış bir şehir görmeyi muhtemelen çoğu beklemiyordu. Tamamen dolu ve işlek bir şehirden sağa, sola, aşağı ve yukarı yüzbinlerce araç hareket ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Döngü (Doğuş ve Sarah)
Science Fiction"Sonsuz insan aklı kesinlikle bu evrene ait değildir. Akıl bu evrende sınırlı bedenlerimiz içinde varlığını sürdüren ve ruhumuz tarafından hapsettiğimiz bir tanrıdır. Ben insanlığı bu tanrıya ulaştırmaya gidiyorum." -Matt Walker- Instagram hesabımda...