Telofonunu sessize aldı. Gelen mesajların onu rahatsız etmesini istemiyordu.
İlk basamağa adımını attı.
Bunu yapabilirdi.
Üçüncü basamakta içinde ufak bir şüphe hissetti, ama oda geldiği gibi kayboldu.
Merdiven basamakları bittiğinde sırtını arkasındaki kalabalığa döndü ve köprünün başlangıç noktasından evinin üzerine, uçsuz bucaksız, rengarenk örülmüş, büyüleyici şehrine baktı.
Köprünün orta kısmına kadar geldiğinde birkaç şahin gagasını andıran, koyu tonlarında nesnenin gökyüzünde süzüldüğünü gördü.
Ardında bekleyen kalabalık ona izin verdiğince güneşin altında parıldayan, siyah noktaların istila ettiği, bahçeli evin cam çitlerine bakmayı sürdürdü. Sırt çantasını düzeltti. Yola devam etti.
Bir düşündü. "Evim?" Buraya gerçekten artık böyle seslenebilir miydi?
Sokaklarında kimi zaman güldüğü, kimi zaman ağladığı bu mahalleye şimdi bir yetişkin olarak gelmenin verdiği garip hissi bir düşündü.
Öncelerde başına dert olan sorunları ne kadar da azdı. Her zaman anlaşılır olmaya çalışmıştı, ancak kendisinin bu dünyaya dair bilmediği ne kadar da çok şey vardı.
Tüm ilklerini burada yaşamıştı. Burada görmüştü.
Miller Şehrinin sardığı bu küçük toprak parçasında ilk kez gözünü açmıştı. Okuluna bu yollardan geçerek gitmişti. İlk oyunlarını bu sokaklarda oynamıştı.
Şimdi ise bir yetişkindi. Ailesi için güç bela ayakta durmaya çalışan bir yetişkin.
Adımlarını sıralarken burnuna tatlı bir esinti geldi. Tanıdık bir esintiydi. Sıcaklığını unutmak istemediği bir anıdan çıkıp gelen bir esinti...
"Kapıyı açar mısın Jim, sanırım geldiler."
"Haha! Kimler gelmiş. Acıktık ya kaç saat oldu? Hadi girin soğutmadan."
"Çok sıra vardı anne."
"Bulabildiniz mi ya bari kızım?"
"Tüm mahalle bizim uyanıp fırına gitmemizi beklemiş herhâlde sabah sabah."
"Evet anne. Üstelik sıcacık hepsi de bak."
"Küçüğüm büyümüşte evimize sıcak ekmekle döner olmuş."
"Ee ama bir kuş yuvadan uçuyor. Büyümesi lazım artık."
"Söylediğim gibi bu zahmete değmezdi, ama neyse siz bilirsiniz."
Konuşmalar devam ederken eklemekten kendini alamadı. "Biraz fazla uğraştınız sanki. Hele annemle sen."
"Abi!"
"Jim bugün önemli bir gün. Hepimiz gururluyuz, ancak kardeşin erkenden kalkıp giyindi ve hazırlandı. Bence böyle söyleme."
"Tamam tamam, her neyse."
Küçük kardeşinin göz hizasına kadar eğildi. Tuttuğu iki elini de avcunun içine almıştı. "Teşekkür ederim Sarah."
Biraz sonra küçük Sarah ellerini önünde gezdirdi. "Her şeyin kusursuz olması gerekiyor." Yüzünü tatlı, komik bir ifadeye getirdiği haliyle büyüleyici bir sesleniş yapıyormuşçasına söylemişti.
"Öyle olsun bakalım." Jim'de gülümsemeyle karşılık vermişti. Ayağa kalkıp doğrulduğunda da tebessümü yüzünden düşmemişti. Mutluydu. Ailesiyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Döngü (Doğuş ve Sarah)
Science-Fiction"Sonsuz insan aklı kesinlikle bu evrene ait değildir. Akıl bu evrende sınırlı bedenlerimiz içinde varlığını sürdüren ve ruhumuz tarafından hapsettiğimiz bir tanrıdır. Ben insanlığı bu tanrıya ulaştırmaya gidiyorum." -Matt Walker- Instagram hesabımda...