İnandığın şey

23 15 26
                                    

30 dakika kadar geçmişti. Hala o karanlık soğuk odada çırılçıplak yatıyordu. Yüzü metal zeminde, elleri ise üzerindeki işkenceden sonra kalan morartıların hemen üzerindeydi.

Odanın soğukluğu burnundan akıp yayılan kanı dahi donduracak seviyedeydi. Karnında bir boşluk vardı.

Peki şimdi korkuyor muydu? Muhtemelen artık o duygunun varlığından bile haberi yoktu. Nerede olduğunu bilmiyordu. Bir yerde olduğundan bile haberi yoktu belki de. Soğuk, ona zihnini hiç var olmamış bir şeymiş gibi gösteriyordu şimdilerde.

Bir müddet sonra gelip hafifçe gıdıklayan belirsiz bir ılık esintinin ardından o soru aklında, karanlıkta bir küçük ateş böceğinin dolaşıp karanlığı rahatsız ettiği gibi, onu rahatsız etti. O, nihayetinde cevabı gibi sorunun kendisini de zihninden çıkaracaktı. Yapmaması gereken en büyük hatasıydı bu. Bırakmak...

"Umursamalıyken... Kimdim ben?"

O kadar zaman boyunca bu sorunun izi, zihninde bıraktığı kazıntıyla öylece durmuştu ki... Durdu. Hatta o uzun süren bu ılık esintinin ardından, rüyalarında gezinirken bile ona bir şeyler söylemişti.

Bu kısımlarda aklı, soğuktan karışmış bir halde yalnızca sıcak şeyler düşlemeye çalışarak bir umutla yaşama tutunmaya devam edecekti.

Olmuyordu. İşe yaramıyordu. Gözlerinin önünden tüm düşler kayıp gidiyordu. Hayatına dair tüm izler... Birkaç saniye içinde birden kaybolmaya gitmişlerdi. Adeta ondan uzaklaşırcasına koşuyorlardı. Bu neden ona zevk veriyordu?

Birden bir ses duyuldu. Benzer seslerin 5 ya da 6.'sı, belki de 10.'suydu. Kulağının hemen dibinde, yaslandığı zeminde yüzünü titretirken gelmişti ses.

...

Bindiği araçta birçok askerin arasında özel bir denetimle duruyordu. Zaman, geçtikçe karmaşıklaşıyordu. Dönüşümlü olarak Sarah'ı son gemiye ve askeri birliğin arasına koyuyorlardı. Ve nihayetinde belli bir rota izlemeye başlayana kadar...

Sarah'ın artık dönen başı ağrımayla daha da şiddetlenmişti. Bir yere doğru götürülüyordu. Uzak ve bilmediği bir yerlere...

Arkasına yaslandı. Gözlerini kapattı. Gözlerinden kalan son damla yaşta yanağından süzülürken bekledi.

Ailesi için duyduğu endişe bu hissettiği acıdan çok daha fazlaydı. Bunların gerçekten de hiçbir önemi yoktu. Onların başına gelecekleri düşünerek onlar yerine kendi canını vermeye hazır olduğunu söyleyebilirdi. Yine de kolay can verecek gibi durmuyordu.

Her şey bir yana ne yazık ki o verileri kullanamamıştı. Kendine biçtiği görevin önem arz eden kısmı buydu. Oradan ailesinin yaşam sinyallerinin haricinde çipleri sayesinde nerede olduklarına kadar birçok bilgiye erişebilme imkanına sahip olacaktı. Beki de onları bulabilecekti. Bir ihtimalle bu işi bitirip normal hayatına geri dönebilecekti. Bunu her şeyden çok arzuluyordu. Tüm bedeniyle hücrelerine varıncaya kadar tek istediği şey buydu.

Ama yapamamıştı. Zayıftı. Sarah, zayıftı. Abisi ya da diğerleri kadar güçlü değildi. Matt kadar güçlü değildi. Birkaç güne kadar hayatı dair her şeyi sorguluyordu. Çünkü adını bir türlü koyamadığı olaylar sonucu hangi hayatının hülya olduğunu çözemiyordu. Sonunda kendisini görmüştü. Ve kendisi ona gitmesini söylemişti. Kendi yüzünün o kadar ciddi ve emredici duruşu ona bir amaç vermişti. Artık bir şeylere tutunması gerektiğini bilerek bir içgüdüyle yapmıştı muhtemelen bunu. Yine de ufak bir hatayla her şeyi berbat etmişti. Hüsrana uğramıştı.

Ardına yaslanmış halde duruyordu. Başını geminin hırıltıyla titreyen gövdesine yapıştırmıştı.

Ağırlaşmış başını gömdüğü yerden ileri çıkararak dirsekleri üzerinde kendisini dizlerine yasladı ve hıçkırıkları tamamen bittiğinde dönüp etrafına bir daha bakmak için bir göz gezdirdi. İçeride birçok zırhlı, normal görünümlü asker vardı. Kullandıkları silahlara baktı. Yüzlerine baktı. Hepsi de Sarah'a çok garip ifadelerle bakıyorlardı.

Döngü (Doğuş ve Sarah)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin