Hastane faciasından iki saat sonra.
Durum raporu: Ödül. Matt Walker adına. 10 milyon kredi.
Sokakta birkaç insan ancak kalmıştı. Çamura dönmüş yolda aracın bıraktığı izi takip etmeyi sürdürüyordu. Eğildi. Dizlerini kırdı. Çıkardığı aletle izi tekrar taradı. Burada inmiş olmalıydı. Günün doğmasına 3 saat kadar vardı. Acele ederek karanlık ormana giden yolu takip etti.
Burası bir insan için epey ıssızdı. Orman bütünüyle insandışı seslerle doluydu. Gece kuşlarının tarak sürtüşmesini andıran takırtılı sesleri ıssız tepeyi daha da ürkünç hale getiriyordu.
İlerlemeyi sürdürdü. İzleri hala net bir şekilde görebiliyordu. Daha da ilerledi.
Burnuyla tanıdık bir koku alasıya kadar adım atmaya devam etti ve umduğunu bulmuş bir ifadeyle görüşünün ardında kalan yeri taradı.
Birkaç adım ileride, ağacın üzerinde bir şey gözüne çarptı. Pelerinin içerisine gizlediği elini çıkardı ve ağaçlardan birinin üzerine üstünkörü kazınmış çizime baktı. Oydu. Nihayet onu bulmuştu.
Tam o anda birden gözünün önünden bir şey hızla geçip dibinde duran ağaçtaki sembole çakıldı.
Bıçak, gözünün hemen üzerinden geçmişti. Havayı kesen sivri kenarını hissetmişti. Acaba dedirten endişesini bir kenara bırakıp doğruldu ve gece vakti biri kırmızı, biri siyah pelerinli iki adam birbirlerine baktılar.
Bıçağı ağaçtan çıkartan kırmızı pelerinli adam, sırtı dönük bir vaziyette konuşmaya başladı. "Gizlenmek konusunda hala kötüsün. Ama şunu belirtmeliyim ki şu girişlerin beni bile hala ürpertiyor."
Bir homurtuyla cevap geldi.
Ağır ağır konuşurken çıkardığı bıçağı sembolün üzerine iki defa, keskin olmayan sapını kullanarak tıklattı. Sonra yönünü ardına dönüp tuttuğu bıçağın sivri ucunu sahibine doğrulttu ve şöyle söyledi. "Ayrıca epey kilo vermişsin. Daha genç ve kuvvetli görünüyorsun." Kolunu o şekilde uzatır olduğu halde konuşmasına devam etti. "Bu tarz yeni mi?"
"..."
Kollarını yanına saldı. Siyahlar içindeki adamdan çıt çıkmıyordu. Karanlık yüzünü saklamış konuşmadan bakıyordu. "Dağlarda daha ne kadar saklanacaksın?"
"..."
"Ayrıca cihazın nerede?"
Başka bir homurtu daha geldi.
"Duydun mu?" Samimi ses tonunu bırakıp bu sefer çok daha ciddi ve sessiz bir ifade kullanmıştı.
Aynı ciddilik ve birazda kabalıkla nihayet karanlık yüzlü adamdan da bir yanıt geldi. "Ne istiyorsun genç adam? Her neyse ona sahip değilim. Buradan defol git."
"Ah! Hatırlıyorsundur diye düşünmüştüm." Sakladığı yüzünü açtı. Kendisini gösterebilmek için ay ışığının altına kadar usulca ilerledi.
Anlamıştı. Gözlerinin bir anlığına aniden açılması bunu gösteriyordu.
Hırıltılı sesiyle tane tane cevapladı. "Ben-artık-çalışmıyorum."
Kırmızı pelerinlinin neşesi yerindeydi. "Ahh tabi. Hepimizin şeytanla anlaşma yaptığı zamanlar olmuştur."
"Bir ailem var."
"Çocuklarının artık okul okuması gerektiğini düşünmüyor musun? Onları dünyadan daha ne kadar saklayacaksın? Güçlü olmaları gere-"
"Seni piç kurusu! Ne ile uğraştığını bilmiyorsun. Seni uyardım! Kaybettin! Kaybedeceksin! Sana olacakları bizzat söyledim. Hepsini kendi gözünle gördün. O son halkaydı. Neden döngüye inanmıyorsun? Sende onlardan biriydin. Bu işi almayacağım. Ben yok olmayacağım. Ne sen ne başkası beni o sura tekrardan sokabilir!"
"Belki bu biraz yardımcı olabilir."
Bastırması gereken siniri bu sefer ters teperek giderek artmıştı. "Ahh! Zavallısın. Zayıfsın. Çok zayıfsın! Beni ancak ailemle tehdit edebilirsin. Kimin kimi kontrol ettiğini anlamıyor musun? Savaştan bu yana neler kaybettik. Nedir senin bitmek bilmeyen derdin?"
"Düzen."
"Hss." Acı bir gülüş atmıştı. "Senin gibi kan emici iblislere göre olmayan bir söz."
"Sana ideallerimi anlatacak değilim. Aileni bu riske atmayacağını biliyorum. Şafak sökmeden yeniden doğ, eskisi gibi bir zebani ol. Günahkarları cezalandıran zincirim ol." Elinde yaktığı ateş gözünün içine kadar yansıyordu. "Kaynayan öfkem bu dünyayı yakıp kül etmeden önce, söndür. Bana o kızı getir."
"O kızdan ne istiyorsun Lucas?"
Bir iç çekti. Güler yüzlü ve hevesli bir iç çekişti. "Dünyayı hiçbir zaman umursamadım, tek hedefim Mars hakimiyetiydi. Artık kendi ordumu yeniden inşa edebilirim. En kaotik formda. Başkanı ve diğerlerini alt edip daha da ötesine... Ötelerin de mutlak hakimiyeti için." Tutamadığı içten gelen hırsını gözlerinin altında saklarken yüzünü tekrardan kaldırdı. "Ve sonra..."
"Gelişim fikirleriyle? Her seferinde ezerek. Başkandan da beteriyle, kontrol ederek. Daha iyisini vaat edip her seferinde hayatlarını çalarak." Sesi öfkeyle titriyordu. Daha kısık bir sesle adımladığı haliyle onun yüzüne tam anlamıyla bakarak söylendi. "Görmüyor musun? Her şey, insanlık, değer verdiğin her şey ve dahi sen eriyorsun."
Umursamaz bir tıslama ve o beyaz soluklu ses. "Düzenleme gerekli."
"Ah! Anlamıyorum. Sizin gibi insanları tanrılar neden yaratıyor? Anlamak imkansız."
Önce yüzünü garip bir ifadeyle buruşturdu. Bir anlığına durgunlaşmıştı. Sonra da yanakları gerildi ve yanlarına kadar dişleri görüldü. Geldiği yöndeki adımlara bakıyordu. Kendi adımlarına... "İnan bunu sormayı bende çok istiyorum eski dostum."
Daha fazla konuşmadılar. Bu kısa buluşmadan sonra ikisi de kendi yolunu izlemeye koyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Döngü (Doğuş ve Sarah)
Science-Fiction"Sonsuz insan aklı kesinlikle bu evrene ait değildir. Akıl bu evrende sınırlı bedenlerimiz içinde varlığını sürdüren ve ruhumuz tarafından hapsettiğimiz bir tanrıdır. Ben insanlığı bu tanrıya ulaştırmaya gidiyorum." -Matt Walker- Instagram hesabımda...