Şeytanın Eli

27 14 28
                                    

Her şeyi birbirine katan büyük patlamanın ardından 5 adet küçük toz bulutu süzülmüştü. Yere sağlam bir şekilde bastıklarında onların artık biri oldukları net bir şekilde seçilebiliyordu.

Boyu diğerlerine nazaran uzun olan, tabancasıyla 5 el ateş ederek girişini yapıyor ve ne yapacağını bilemeyen askerler o sırada telaşla silahlarına davranmaya çalışıyorlardı. Fakat gelen mermiler bu kısımdaki çoğu askeri birkaç defa vuruyordu.

İlerideki bölüğün büyüklüğünü ölçercesine baktı.

Bu adam nefes dahi almamıştı. Hızıyla çoğunluğu püskürtmeyi çoktan başarmıştı.

O sırada kapıya da bir bakış atmayı da es geçmedi. Hemen aklında kurguladığı planını çok hızlı bir şekilde bir kaç defa teyit etti.

Davrandı. "Kör edin!"

Uzun adamın sağında duran, yeşil ışıklı hatlarla dolu, metal gövdeli elbise giyimli bir genç; doğrulduğunda yanlarından -uzun ceketinin altındaki kemerden- çıkardığı iki adet garip hatlı silah ile solundaki uzun adama katılarak öne çıkmış ve o da ateş etmeye başlamıştı.

Yoğun bir sis patlaması...

Ortada duran tabancalı adamın solundaki ikinci kişiden gelmişti bu patlama.

"Annabeth, Andrzej derhal, şimdi!" Yüz olarak birbirine çok benzeyen, ikisi de siyah ve düz saçlı; birisi sade ve siyah, birisi ise pembe ve mor tonlarının hakim olduğu, fakat ikisi de aynı tarzı taşıyan zırhlı kıyafetlerle desenlenmiş bu iki kişi, sisin sardığı alana ani bir sıçramayla dalmıştı.

Diğerleri ise bir süreliğine ateş etmeyi kesip beklemeye koyuldular.

Bu kısa bir süre içerisinde sisli alandan birçok keskin metal ve bazı tok sesler kulağa geldi.

...

Kahverengi duman dağılmaya başlayıp bir müddet oluşan sessizlikten sonra da nefesler verildi ve ilk görülen şey; bir ayağı önde, bir ayağı arkada ve hafif eğilmiş vaziyette duran, az önce kadınla beraber sisin altına atılmış adamın kılıcını kınına yavaşça koymasıydı ve ardından tutulmuş ılık bir nefes...

Daha sonraki ise kadın olanın salladığı çekici yere vurup ona dayadığı diğer eliyle de kendine has bir işaret yaparak gülümsemesiydi.

Kadının taşıdığı büyük çekiç vücuduna oranla çok büyüktü ve garip desenlerle süslenmişti. Kolları o askerlerin kullandığı mekaniklerle doluydu, silahının üzerinde de bazı kuru kafa çıkartmaları vardı.

Kadın orada durmuş o haliyle gülümsüyordu. Yanındaki adamın kafasını bu pembe, mor çekiçle ezmiş olmasına rağmen... Gerindiği haliyle eliyle bir işaret daha yaptı ve koca çekici kaldırarak omzuna yasladı.

Tabanca kullanan uzun adam soluk yüzünde içten memnun olduğuna dair bir edayla ufakta olsa bir tebessüm gösterdi. "Giriyoruz."

...

Bir yarım çember halindeyken durmadan koşuyorlar ve oluşturdukları düzenle tüm saldırıları engelleyebiliyorlardı. Beşi yan yana koşarken birbirleriyle konuşuyor ve önlerine çıkan engelleri, kapıları ve askerleri etkisiz hale getiriyorlardı.

Sanki hamleleri zaten biliyorlardı. Silahlarını kullanarak düşünmeden, kusursuzca saldırıyorlardı.

...

Bu anların birinde bir anda hepsi birden bir yöne dikkat kesildi.

"Andrzej sende!"

Koştukları koridorun sağındaki geniş, ara koridordan geçerken bir askerle beraber bir de uzun, parlak bir namlunun keskin ucu gözlere batmıştı.

Döngü (Doğuş ve Sarah)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin