Yaklaşmıştı.
"Tam 50 kişi. Her biri kendi alanında uzman 50 ünlü bilim insanı..." Avucunun içini alnına yasladı. Gözleri kapalıyken dudaklarını yanaklarına ulaşıncaya kadar seğirten garip bir gülümseme gösterdi. Bununla beraber aynı zamanda kıkırdadı. "Ve bir de ben, hıhıhı!"
Ayakları sendeliyordu. Gözleri ancak belli belirsiz bir şekilde önünden geçen insanları seçebiliyordu. Adımları sıklaşırken dizlerinden başlayıp vücuduna doğru yayılan bir titreme, bir ürperti hissetti.
Üşüyordu.
Kendisini çok ağır hissediyordu. Kolları, iki duvarın arasına sıkışmış kadar ezilmiş hissettiriyordu. Üstü başı dağılmış haldeyken üzerindeki örgü ceketi de birazcık yanından sarkıyordu. Son yarım saattir hiç düzeltmeye yeltenmemişti.
Güçsüz kalan kollarını hissiz bir şekilde önünden bağlamış halde öylece kaldığı yerden yoluna devam etti.
Parmak uçlarının rengi değişmiş ve büyük bir sızıyla acımaya bile başlamıştı.
Yol boyu sallantısından dolayı tokası gevşemiş, saçları dağılmış ve yağmurdan dolayı başı da sırılsıklam olmuştu.
Kimliğini kaybetmişti.
Soğuk hava nefes alışverişini yavaşlatıyordu. O olduğundan çok daha garip görünüyordu. Çoktandır baş göstermeye devam eden insanların ona iğneleyici gözle olan bakışlarını umursamıyordu. Alışmıştı. Ama her şeye...
Başkalarını düşünürken kendisini daha çok diken üzerinde hissediyordu. Kendiyle meşgul olmalıydı.
Yarım yamalak kontrol edebildiği aklıyla iradesine ancak bu kadarını yapabiliyordu. Kendisi önemliydi. Aklını kaybetmek bu noktada isteyeceği son şeydi. Bunu istemiyordu. Kendisi için çabalamalıydı. Yakıcı soğuğun altında Sarah'ın kalbinden bir ses yükseldi. "Kendim için..."
...
Hissettiği duyguların tarifi çok farklı olurdu genelde. Buna ise o bile bir isim koyamıyordu. Bir yandan gözünün önüne sıcak ve bunaltıcı bir şeyler geliyordu. Başını eğdi ve yürümesini durdurdu. Gözünü önündeki rastgele dağılmış şekle dikti. Ne olduğunu birkaç saniye de ancak çözebildi. Sarı sokak lambası, su birikintisine onun kalbini gösteriyordu.
O an kendini bulunabileceği en sıcak yerde gördü.
O bir yandan kızgın ocaklarda pişmiş, sıcak kayaların altında, o ağırlığın zorluğunu hissederek terliyordu, bunu hissedebiliyordu. Bu soğukta. Ya da... Bu da binlercesinden biri olan o halüsinasyonlardandı.
Yürümeye kaldığı yerden devam etti. Ayakları ayakkabısına dolan sudan dolayı sızlıyordu. Bunca yoldan sonra tabanları şişme derecesine gelmişti. Biraz daha bu durumda kalırsa keskin soğuk zaten açılan yaralarını dondurmaya başlayacaktı.
Ne olmasını bekliyordu?
"Hahahaha!" Vücudunu... Ve zayıf kan dolaşımı az olan organlardan sonra soğuk; en son kalbini hedef alacaktı. Bir nefes ve ardından kıpırdayan dudaklar. "Bunu mu istiyorum gerçekten?"
Bir diğer yandan da adım atmaya devam eder haldeyken baskın olan diğerini tarifledi.
Önünde, uçsuz bucaksız uzanan, gökyüzüne düğümlenmiş, sanki güçsüz bacaklarıyla onu bir anda şehrin beton kaldırımlarından alıyormuşçasına adım adım, görünmez bir merdiven ile basamak basamak gecenin karanlığına, gökyüzüne ve daha da ötesine taşıyacak kadar hafifletici hissettiriyordu.
Çok anlamsız iki histi bunlar. Ama kesin olan bir şey vardı. Bunların hiçbiri ona hoş gelmiyordu.
O kayaların altında karanlığa mahkûmdu. İçine hapsettiği parçaları saatlerce kızdırdıktan sonra korun ortasında, yanmışların içinde... Geriye kalan odun kalıntılarının arasındaki bir kömür gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Döngü (Doğuş ve Sarah)
Science Fiction"Sonsuz insan aklı kesinlikle bu evrene ait değildir. Akıl bu evrende sınırlı bedenlerimiz içinde varlığını sürdüren ve ruhumuz tarafından hapsettiğimiz bir tanrıdır. Ben insanlığı bu tanrıya ulaştırmaya gidiyorum." -Matt Walker- Instagram hesabımda...