Alfa türünün tükenme noktasına geldiği, üremenin durduğu kırsal topraklara şehirde yetiştirilmiş asker alfaların gönderilmesine karar verilir. Min Yoongi de bu grubun içindedir ve görevi öğretmenliğin yanı sıra tıpkı köye gönderilen diğer alfalar gi...
Merhabalar, 1 ay bekletmek istemezdim ama koyduğum oy sınırı okur oranından çok daha az olmasına rağmen ancak dolabildi ve bunun benim açımdan üzücü olduğunuzu anlamalısınız. Bu bölümde "yb at" gibi yorumlar görmektense gerçekten "yapıcı" yorumlar görmeyi çok istiyorum. Teşekkür ederim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🧑🏼🍼
Kucağımda bebeğimle birlikte sallanan bir sandalyenin tepesinde oturuyordum. Huzurlu bir biçimde uyuyor ve arada bir baş parmağını emip bırakıyordu. Öylesine sevimli bir yüzü vardı ki bakmaya doyamıyor bana mı yoksa babasına mı daha çok benzediğini anlamaya çalışıyordum.
Sonra birden yeri göğü inleterek ağlamaya başladı. Ne olduğunu anlayamadım bile, canını yakmışım gibi çığlık atıyor ve gözyaşları adeta sel oluyordu. Panikle etrafıma bakındım, çığlıkları dinsin diye bir yardım arıyordum sanki. Ayaklandım ve kapıya doğru yürüdüm. Tüm kapıların kilitli olduğu o eski püskü kulübede olduğumu anlayınca bir çığlık attım ama sesim bir yabancının eli tarafından kesildi.
Bebeğimi kucağımdan söküp aldılar. Bağıramıyor, hareket edemiyordum. Adeta taş kesilmiştim. Siyah bir siluet onu benden uzağa, çok uzağa götürürken kızım ağlamayı hiç kesmedi. Beni tutan kollara karşı koymaya çalışarak havayı tekmelemeye çalıştım ama ona ulaşmam imkansızdı artık.
Kızımı kaybetmiştim.
Uyandığımda ter içindeydim ve boğulmuşum gibi boğazım acıyordu. Elimi boynuma götürüp yüzümü buruşturdum, kalbim deli gibi atıyordu. İki yanıma baktım. Burası kulübe değildi ama sıcak yuvamız da değildi. Nefesimi verip başımı yastığa geri koydum. Rahatlamış mıydım kabus gördüğüme ve tüm bunların gerçek olmadığına? Öyle hissetmiyordum hiç.
Bebeğimden uzakta olmak tıpkı bu kabus gibi hissettiriyordu. Odada kimse yoktu oysa, birkaç gündür buradaydım ve aslında odam hiç boş kalmazdı. Annem beni yalnız bırakmamalarını tembihlemişti eminim. Kendime zarar vereceğimden değil, doğum sonrası iblislerine inanıyordu ve durmadan dualar okuyordu. Hatta bileğime beni kötülüklerden koruyacak bir bileklik bile bağlamıştı.
Artık ayaklanmam ve hayatımı kontrolünü ele almam gerekiyordu.
Doktorum yapabileceğimi, bu güce sahip olduğumu söylemişti ama ben korkmuştum. Hep korkmuştum. Ya iyi olamazsam ya yürüyemezsem..kafamda o kadar çok düşünce dolanıyordu ki kayboluyordum. Kızım neredeydi, ne zaman benimle olacaktı? Birazcık daha dinlenmeli birazcık daha beklemeli ve kızımla birlikte eve dönmeliydim.
Bunların nedeni kendime güvenmemem değildi aslında. Eğer iyileşirsem eve dönecektim ve bebeğimden ayrılmak olacaktı bu. Onsuz eve gitmeyecektim. Anlamıyorlardı...gidemezdim işte.
Onu görmem gerekiyordu. Hiçbir şey umrumda değildi. O benim bebeğimdi ve onu sadece ben iyi edebilirdim. Gücümü toparladıktan sonra derin bir nefes aldım ve yataktan kalkıp zor da olsa ayaklandım. İnlememi duymasınlar diye ağzımı sımsıkı kapattım elimle.