İyi okumalar
--
Gerçekten delirmek üzereyim şuan. Hani kafayı yememek için karşımdaki şu duvarı yiyebilirdim sinirden. Ya da duvarı yemek yerine Hyunjin denen adamın kafasını duvara geçirebilirim.
Çekimler için şirkete gelmiştim ki sayın bay egoda buradaydı. Mekanın sahibi gibi oturmuş beni bekliyormuş.
Bababbaa
Dur, frekans karıştı. Haluk abi dur
"Ah, Felix hoş geldin" jaeshin'e gülümseyip yanlarına doğru adımladım. Hyunjin, rahat bi şekilde oturmuş kahvesini içerken gözleri beni süzüyordu baştan aşağıya. Ruh hastası! Jaeshin'in yanına oturdum hemen. Hyunjin yavaş yavaş diklenirken sırıtıyordu.
"Biraz yalnız kalabilir miyiz?" Gözleri bendeydi fakat Jaeshin'e karşı konuşuyordu. Yüzünde sahte bi gülüş belirdiğinde Jaeshin elini omzuma atıp hafifçe sıkıp kalktı ayağa. "peki o halde. Geç kalma Felix birazdan başlayacağız" başımı salladığımda kısaca gülüp çıktı dışarı.
Kapı kapanır kapanmaz kalkıp Hyunjin'in başına dikildim. "Ne yapıyorsun sen burda! Delirdin mi?" Cevap vermedi. Sinirlerim iyice bozulurken ellerimi sıkıyordum dişlerimle eş zamanlı. Başını kaldırıp bana baktı. Bakışları baygın baygın bakıyordu. Dudakları serserice yukarı doğru kıvrılırken kolumdan tutup aniden kucağına doğru çekti beni.
Ağzımdan küçük bi nida koparken eliyle ağzımı kapattı. Yan bi şekilde kucağında duruyordum tam şuanda!!
"Şş bağırma. Bizi yanlış anlayacaklar" ulan mal asıl böyle görseler yanlış anlayacaklar. Elini çekmesi için başımı salladım. Eli dudağımdan sürtünerek çekildiğinde kafamı hafif geri atıp aniden ona doğru sallayıp kafa attım.
Başım acımıştı ama olsun haddini bilsin! Hyunjin kafasını eğip burnunu tutarken alnımı ovuyordum ben de. Kendime geldiğim zamanda hemen kalktım kucağından. Hyunjin ise hâlâ burnunu tutuyordu.
"Ah! Sen delirdin mi ya! Güzel burnuma ne yaptın?" Göz devirip ellerimi cebime koydum. "Bana karşı bi harekette bulunmadan önce düşün bay balon. Bi dahakine kafanı kırarım" dişlerimin arasından tıslarcasına konuştuktan sonra cevabını beklemeden çıktım odadan.
Çekimler başlamıştı.
Ayakkabılara uygun kıyafetleri giyip çıkarıyordum, ve bu saatlerimizi almıştı. Yeni çizimler ve tasarımlar geldikçe daha çok çalışır olmuştuk. Ekip olarak yoruluyorduk ama gerçekten eğlenceliydi.--
"Soohyuk! Canımı sıkıyorsun. Felix nerde?"
"Minho bilmiyorum. Bu şehirde bu ülkede değil! Ne yaptında kaçırdın felixi!"
"2 günün var. Amerika'dayım 2 gün sonra İtalya'ya geleceğim. Felixi bul"
Soohyuk, yüzüne kapanan telefon elinde sıkıp koltuğa sertçe fırlatıp ayağa kalktı.
Minho ve soohyuk dünyaca ünlü iki iş adamıydı. Lee Shif şirketinin ortakları olmakla birlikte yer altı dünyasınında sahipleriydi. Yıllarca birlikte iş yapmış birlikte büyütmüşlerdi işlerini.
Felix ise, yıllarca istediği modellik için babasına ettiği ısrarları sonucunda İtalya'ya taşınmışlardı. Onu sevdiği için yardım eden minho ve babasının adı sayesinde 18 yaşında bu işe atılmıştı. İtalya'da ünlü markalarla çalışıyordu. Koreye kaçmadan önce ise Versace'nin defilesine özel olarak davet edilmişti.
O gün hayatı için önemli bi yola adım atacaktı fakat Minho'nun kendisine açtığı aşk itirafı işini bozmuştu. Kendisiyle birlikte olmazsa ailesine zarar vereceğini söyleyerek tehditler savurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loss / Hyunlix
Fanfiction"Defilede sevdiğiniz bi tasarım var mı Bay Hwang?" "Evet ama tasarım değil sarışın modeli sevdim"