İnanmıyormuşçasına baktım yüzüne. Onun bana yaptığı çok farklı gibiydi sanki, onun bana ihanet etmesiyle aynı değildi sanki.
"Ben sana ihanet etmedim. O adamları tanımıyorum bile Minho-"
"Yine mi Minho! Ulan yanına git o zaman Felix! Farkındaysan kızım yok! Ve o piçler kızıma neler yapar bilmiyorum! Sen bana Minho diyorsun git ve bitir bu ıstırabını!"
"Lan senin bana yaptığın çok mu farklıydı! Arkamdan çevirdiklerini bilmiyor muyum sanıyorsun sen! Her şeyi biliyorum Hyunjin, ben buna rağmen susmuşken senin bu yeri göğü inletme amacın ne! Kızını gidip alacağım ama şunu bil ben vermedim onlara, adamları tanımıyorum da ve", dedim durdum. Gitmek için attığım adımı geriye atıp yüzüne baktım Hyunjin'in. "Benim duygularım senin kızından değersiz değil"
Bir şey söylemesini beklemeden hızla çıktım evden, çıkmamla derin bir iki nefes aldım iyi gelmesi adına. Herkes her şeyi yapıyor ama yine suçlu ben oluyordum, yine haksız, yine öfke duyulan. Dışarıdakiler bana bakıyorken gözlerimi kaçırıp evin bahçesinden ayrıldım. "Bana bir taksi çağırın"
Yağmur üstüme doğru çiselerken umursamıyordum, üstüme yağmalı ve belki de temizlemeliydi üstümdeki uğursuzluğu, mutsuzluğu. Elimi kaldırdım tanecikleri avucumun içine hapsettim, küçücük bir su birikintisi oluşmuştu, ben o suda bile boğulurdum bu zamanlar...
Kısa zaman sonra gelen taksi görmemle elimi indirdim. Yanıma yaklaşan arabaya bindim hemen, gideceğimiz yeri de söyledikten sonra camdan dışarıyı izlemeye başladım. Yol altımızda hızla giderken karışımdaki manzara ise oldukça yavaştı, hayatla benzerliği vardı sanki. İnsanın ruhunu neşelendiren günlerin hızla akması, ama ruhunu öldüren günlerin yavaşça kum saatiyle işlemesi gibiydi..."Efendim, geldik", duyduğum seslenişle başımı kaldırdım. Arkama bakmadan kaçmak istediğim yere ayaklarımla gelmiştim, inmemek için bir bahane arasa da gözlerim yoktu, olmayacaktı. Parayı verdikten sonra indim, yağmur da dinmişti. Gökyüzüne son bir kez bakıp şirkete girmek için adımladım.
"Pardon, Minho'nun odası nerede?"
"18. Katta efendim, asansör hemen şurada", diyerek çaprazımızı işaret etti. Başımı sallayıp gülümsedim, kadını geçerek asansörlere geldim. Asansöre bindikten sonra kat numarasını bastım ve bekledim. İstemediğimden nasıl da hızlı geçiyordu zaman, kata hemen varmıştım. Kapı açıldıktan sonra indim, etrafıma bakındım. Sessiz bir koridordu, iç karartıcı tıpkı Minho gibi.
Odanın kapısını çalmadan önce derin bir nefes alıp ardından çaldım. Rahatsız edici sesi duyduğumda kapıyı açıp içeri girdim. Minho koltuğunda oturuyor keyifli bir sırıtış ile beni süzüyordu.
"Seni burada görmek ne kadar güzel Lee Felix", dedi Lee'yi bastırırken. Soyadımla hitap etmeyi çok severdi, aynı olduğundan bundan zevk alıyordu ve bana sürekli bunu hatırlatmak istediği için böyle söylüyordu. Lanet soy ismi.
"Kızını geri ver"
"Neden yapmalıyım?"
"Minho! Senin derdin benimle küçük bir kızdan ne istiyorsun?"
Elindeki küçük topu bırakıp kalktı. Oturduğu sandalyeyi sertçe geriye doğru attı, duvara yüksek bir sesle çarptı. Yanıma gelip tam karşımda durdu, "Neden önemsiyorsun o itin kızını, sana ne lan bundan!"
"Benim yüzümden oldu! Geri ver kızını"
"Hayır, hayır", dedi hemen arkamdaki koltuğa tekme atarken. "Aşık mısın lan o adama!"
"Ahmak mısın sen! Aşık olurum veya olmam seni neden ilgilendirsin? Benim duygularıma hiçbir zaman sahip olmayacaksın Minho! Etrafımdaki herkes yak yok et yine de seni sevmem, sen... Sen iğrenç birisin neden seveyim lan seni?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loss / Hyunlix
Fanfiction"Defilede sevdiğiniz bi tasarım var mı Bay Hwang?" "Evet ama tasarım değil sarışın modeli sevdim"