Uykum tatlı tatlı kendimi belli ederken masanın başında uyumamaya çalışıyordum. Gözlerim kapandı kapanacak gibi olsa da direniyordum. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Günlerden neydi, bilmiyordum. Jaeshin'in evinden döndükten sonra Hyunjin ile geniş çaplı bir araştırma yapmaya başladık. Joseph, Minho, Seungmin, Jeongin; kim varsa hepsine dair en ince ayrıntıyı bile gözden geçiriyorduk. Pandora elimize geçmediği sürece esir olarak yaşamak zorunda kalacaktık. Pandora... Bir nevi tura gibiydi ve tabii bu masanın sahiplerinden onaylı bir belgeydi.
Choi Yejun, bu masanın kurucularından. Yaklaşık 20 yıl önce kurdu bu masayı. Büyük devlet adamlarıyla bağlantısı olup, veyahut elçi olanlardan oluşan bir masaydı bu. Tabii bu masaya herkes alınmazdı, sadece hükümete karşıydılar. O zamanların acımasız hükümeti bildiğim kadarıyla kök söktürüyordu onlara. Buna insanlar karşı gelmek istelerde hükümete kim karşı gelebilirdi? Bu yüzden gizlice elçilikler oluşturarak yanlarına adam toplamıştı. Başarmıştı da, çevresi yaklaşık 1 yıl içinde oldukça genişlemişti ve herkes destek oluyordu. Bay Yejun, işi ciddi yerlere getirdikten kısa bir süre de kafasından vurularak öldürülmüştü. Ancak oldukça zeki bir adamdı, öleceğinden emin olduğunu bilerekten Pandora'yı oluşturmuştu.
Pandora, bir kutu. Kutunun içinde tüm üyelerin bir imzası bulunuyor ve turaya benzer bir sembolleri vardı. Buna sahip olmak içinde işini başarıyla yapmaktan geçiyordu. Fakat günümüze kadar değişmişti. Bu yüzden çalındı ya!
Babam 15 yıl önce üye olmuştu masaya, o günden beridir de masanın sahibi olmak istiyordu fakat, Minho ile tanıştıklarında bu fırsatı kaçmıştı elinden. Minho, kurnaz adamın tekidir. Tilkinin aklına gelmez onun düşündükleri...
Ve ne yazık ki bu adama bana aşıktı, yıllardır kurtulmak için modellik yapıyordum, seviyordum mesleğimi de fakat kaçmak için bir yoldu. Ama yine de dibimde bitmeyi başarıyordu tıpkı şuan gibi.
Hyunjin, bilmem kaçıncı kahvesini bitirirken bilgisayarı kapatıp yanına geçtim. Masaya kalçamı yerleştirip önündeki açık bilgisayarı kapattım. Bakışları beni bulduğunda yumuşadığını görebiliyordum fakat bir anlam veremiyordum. Sadece bir kere görmesiyle neden bu kadar güveniyor ve aşkla bakıyordu?
Cevabını bilmek istiyordum.
"Yoruldum, uyuyalım"
"Olur güzelim", dedi elinin tersiyle yüzümü severken. Bu hareketine sinirlenip elini itecektim fakat gerçekten uykum vardı.
"Uslu bir bebek mi oldun sen?"
Kaşlarımı çattın, "Boş konuşmayı kes bence, uykum var"
Diyerek çıktım odadan, Hyunjin'in ayarldığı odaya girdiğim sırada, direkt gözlerime değen camın önündeki çiçeği görmemle duraksadım. Camın biraz daha yakınlaştım. Güzel kokulu çiçekler beni mest ederken dokunmak için elimi uzatıp hafifçe baktım.
"Bunlar neden buradaki?", diye mırıldandım.
"Eftelya çiçeği"
Konuşan Hyunjin ile ona döndüm.
"Özgürlük anlamına geliyormuş, öyle okumuştum. Benim özgürlüğüm ise sensin, ikiniz de aynısınız bu nedenle buraya koydum çiçekleri"
Gözlerinden bedenime sızan tatlı hisle titreme geldiğinde bir süre sadece gözlerinin içine baktım. Bana doğru bir adım attı, bir adım daha, bir adım daha ve artık dibimdeydi. Gözleri karanlık bir kuyu gibiydi, ne duygular geçiriyor bilmiyordum fakat bu karanlık beni korkutuyordu da.
"Özür dilerim",dedi neden dememe kalmadan dudaklarını tenimde hissettim. Gözlerim fal taşı gibi açılırken öylece kal gelmişti. Hyunjin dudağını oynatmadan öyleyce duruyordu. Gözlerini açtığında belimden tutup hızlıca çevirdi ve yatağa yatırdı. Hâlâ tepki veremezken dudakları büyük bir iştahla hareket etmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loss / Hyunlix
Fanfiction"Defilede sevdiğiniz bi tasarım var mı Bay Hwang?" "Evet ama tasarım değil sarışın modeli sevdim"