[+18 sahnelerin çoğunlukta olduğunu bilerek okuyunuz]
[İsteğiniz bir şarkı açarak dinleyiniz, dilerseniz red lights :)]
"Bakın, bunların bizimle bir alakası yok. Bana ait değil bu mallar, yanlışınız var."
Sinirimi dindirerek konuşmaya zorluyordum kendimi. Bedenim kabarıp duruyordu öfkeyle, karşımdaki polislerin umursamazlığı da cabasıydı, gerçekten her şey üst üste gelmiş gibiydi. Polis bana baktı bıkkınlıkla kaçıncı kezdir aynı diyaloğu gerçekleştiriyorduk bilmiyordum. "Bakın Bay Hwang, size 100. kez anlatışım olabilir, deliller bulunanlar sizi hedef gösteriyor. Bunu için yapacağımız bir şey yok, yarın avukatlarınız savcılıkla görüşecektir zaten. Şuan zorluk çıkarmayın lütfen.", diyip arkasını dönüp gitti.
Harlanıp duran öfkem ile kalakalmıştım öylece. "Hyunjin?", Felix'in yumuşak sesini duyduğumda aramı döndüm. Oturmuş öylece bana bakıyordu, benim yüzümden şuan buradaydı ve bu vicdan azabı çekmeme sebep oluyordu. Yanına doğru gidip yanına oturdum, "Özür dilerim, benim yüzümden buradasın", kırgındı ses tonum. Elini omzuma yerleştirdi, başını öne doğru eğdi ve rahatlatıcı tebessümüyle baktı bana. "Hey bu kadar dramatize etme, sorun yok. Sana ait olmadığına eminsen eninde sonunda anlaşılır. Biz de bir adrenalin yaşamış oluruz işte", dediğinde dudaklarına yapışmak istedim.
Açıkçası ben kızar diye bekliyordum, gün içinde oldukça yorgundu zaten bir bu olay üzerine gelince, ama Felix beklediğim tepkiyi vermemişti. Buna sevinmiştim tabii ki. "Ciddi misin? Bak kızmak istersen kız, bağır çağır istediğini yap yani.", dediğinde gülmüştü. "Benden korkma bu kadar ya. Ciddiyim yani pek rahat değil ama idare ederiz.", gülüp Felix'i kucağıma almak amacıyla kolundan tutup kaldırdım, beni reddetmeyip kalktığında belinde tutarak destek aldım ve kucağıma oturttum.
"Yani biraz rahat şuan", gülerek söylediğinde elimi kaldırıp çenesini tuttum ve dudaklarımızı birleştirdim. Gözlerim anında kapanıp olayın büyüsüne kapılmıştı, bedenimde ufak hareketlenmeler oluyorken belinden tutup kucağıma tamamen çektim
kalçası kasıklarıma denk geldiğinde aklım bulanıyordu, düşüncelerim farklı yere kaydığında öpüşmemize odaklanamıyordum. Gözlerimi açtığımda Felix'in zaten bana baktığını görmemle yamuk bir şekilde sırıttım."Kalbine sakin olmasını söyle, beni de heyecanlandırıyor.", dudağımı çekmemiştim hala ufak temasımız devam ediyorken sürtünüyordu dudaklarımız. "Bunun için delirdiğini biliyorum, bakışların zaten kendini ele veriyor kalbine ne hacet", sıcak nefesleri ağzımın içine yayılıyordu. Sırıttım tıpkı onun gibi kurnazca. "Oyun oynama benimle", gözlerini kapatıp dudaklarını dudağıma değdirip çekti. "En büyük oyunu hayatın üzerine oynuyorum ama sen basit bir öpücüktesin", tıpkı onun gibi bir kere dudağını öpüp geri çekildim. "Basit diye nitelendirdiğin temas için alev alıyorum, yanıyorum", tenimiz birbirine karışıyordu şuan, dudaklarına böylelikle sahip oluyordum yeniden.
Cüsseme göre küçük olan bedenini iyice sardım, sanki kalkıp kaçacaktı böyle bir ihtimalin olmadığını bilsem de kalbimi kesmişti düşüncesi. Tekrar Felix'in dudağına kapanacağım sırada kapının açılması ve gelen ses ile Felix hızlıca kalktı kucağımdan, içimden aklıma gelen her küfrü savuruyordum. Sıcakladığımdan dolayı ceketimi çıkarıp bankın üzerine bıraktım, Chan ve bir polis memuru içeri girmişti kalkıp demirliklerin yanına gittim, iki elimle demirliklere tutunup Chan'a seslendim.
"Gel güzel anlarımın katili", sırıtarak yanıma geldi elinde fındık vardı ve keyifle yiyordu gerçekten şaka olmalıydı bu pezevenk! "Ağabeyciğim, çok ayıp değil mi nezaret köşelerinde tch tch yakıştıramadım", araka bir kez dönüp Felix'i kontrol ettim ve yeniden Chan'a döndüm. "Gevşek gevşek konuşma benimle. Saat kaç oldu ne diye geldiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loss / Hyunlix
Fiksi Penggemar"Defilede sevdiğiniz bi tasarım var mı Bay Hwang?" "Evet ama tasarım değil sarışın modeli sevdim"