26

453 57 92
                                    

Dolan gözlerimdeki yaşlar akmak için çaba sarf ederken kendimi daha fazla tutamıyordum. İçimde acıyla karışık bir mutluluk vardı, öyle ki dolup taşıyordu. Bir başkasının, bir başka bedenin, kalbin  mutluluğu insanı gerçekten mutlu ediyormuş. Mutluluk bulaşıcıydı, ve bu somurtkan insanlar keşke mutlu olabilseydi.

Abel, ağzındaki emzikle tatlı sesler çıkarıp etrafa bakıyordu. Minik kolları ve ayakları ise asla durmuyor sürekli hareket ediyodu. Ah biz nerede miydik?..

Hyunjin, Jaeyong'un doğum günü için ve bizim için de bir çocuk evlatlık almak istediğini söyledi. Bunu söylediği an kalbimde depremler olmuştu sanki, hani bazı anlar vardır, bazı hisler; dolup taşar insan hisleri en uçtadır, mutluluk, hüzün her şey harmanlanıyordur ama biliyorsun ve görüyorsun o ufuktaki huzuru görüyorsundur. Böyle hissediyordum, tam olarak buydu.

Sessizliğim Hyunjin'i şaşırtmış olacaktı ki omuzları düştü, büyük ihtimalle olumsuz bir cevap vereceğimi düşünüyordu. Şaşkınlığımı bir kenara bırakıp ellerini tuttum ve istediğimi söyledim. Evet bunun için erken olabilirdi ancak biz de minik bir bebekle büyüyebilirdik, biz ve aşkımız. Hyunjin cevabıma çocuklar gibi sevinmişti, ve hemen almak istediğini anlatmaya başladı.

Gece bunu enine boyuna düşündükten sonra sabah erkenden çıkmıştık evden. Hyunji'in bildiği bir yetimhaneye gelmiştik, kalbim heyecanla öylesine atıyordu ki bunu kelimelerle anlatmak mümkün değildi. Benim, bizim bir bebeğimiz olacaktı. Büyük bir çocuk da almak isterdik ama bize alışması açısından küçük bir bebek almak daha mantıklıydı.

Şuan yetimhanedeydik, Abel adında minik bir bebeğin yanına götürmüşlerdi bize.

"Ailesi terk etmişti maalesef, yakın zamanda aramıza katıldı zaten. İsmini de biz koyduk, henüz 8 aylık." Kadını dinlerken bir yandan da bebeği izliyordum. Hikayesi üzücüydü belki ama ona bütün sevgimi verirdim, en güzel yaşamı ona sunardım. Onun yaralarını ona belli etmeden kapatacaktık.

Hyunjin elimi tuttuğunda ona döndüm. Tıpkı benimki gibiydi yüz ifadesi, mutluluk ve hüzün bir aradaydı. "Çok güzel değil mi?", dediğinde başımı salladım. " Çok güzel", dedim hevesle. "Bizim bebeğimiz olsun Hyunjin, o bizimle büyüsün"

Hyunjin gülümseyip tuttuğu elimi öptü. Ardından kadına döndü, "Biz Abel'i götürebilir miyiz hemen?", sesi bir çocuğun parka gidecekmiş ki gibi bit tonsaydı, evet sürekli çocuklar gibi diyordum çünkü dünya üzerinde en mutlu varlıklar onlardı, onlar olmalıydı. Çocuklar hep gülmeliydi.

Kadın muzip bir şekilde gülümsedi, "Hemen olmaz, birkaç prosedür var onlardan sonra Abel sizin bebeğiniz olabilir", yani biliyordum böyle olacağını tabii. "Bugüne yetişir mi? Benim kızımın doğum günü ve ona sürpriz yapmak istiyorum ve", dedi bana döndü. "Sevgilim sen Abel ile bir vakit geçirsene", dediğinde işkillenmiştim ama üstelemedim.

Abel'i dikkatlice kucağıma aldım ve çıktım odadan.

O kadar dikkatle tutuyordum ki porselenmiş gibi. Düşüp kırılmasından korkuyordum, mis bebek kokusu burnuma doldukça sıkıca sarılmak istiyordum ama canı acır diye sıkıca sarılamıyordum. Ah size onu anlatmadım değil mi?

Yüzünde tıpkı benimkiler gibi çiller vardı, ama yok denilecek kadar azdı. Burnu minicikti, gözleri çekikti. Dudakları çok güzeldi, kırmızı ve dolgun. Bu çocuk bize mi aitti acaba? Aklıma gelen düşünceyle güldüm, öyle bir şey mümkün olsaydı çok isterdim...

"Güzel bebeğim, merhaba", dedim parmağımın ucuyla yanağına hafifçe dokundum. "Çok güzelsin Abel, Hwang Abel", burnuna küçük bir öpücük kondurdum. "Sevgilim?", Hyunjin'in sesini duyduğumda arkamı döndüm. İkimize büyülenmiş gözlerle baktı be yanımıza geldi ve şakaklarımdan öptü.

Loss / HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin