Keyifli okumalar
-+
Sustum bi şey diyemedim, bunları nereden öğrendiğini bilmiyordum ama sorun o değildi. Sorun kaçtığım şeylerin inatla dibinde bitmesiydi.
"Cevap vermeyecek misin?" Öfkelendim. Kim sanıyordu kendini de bana hesap soruyordu. Kalktım yerimden üstüne doğru kükredim âdeta. "Kimsin lan sen! Daha dün tandığım birisin. Sürekli evime gelmeler ,iş yerime gelmeler hayırdır ya! Kim sanıyorsun sen kendini. Sustum diye böyle sevgilimmiş gibi bana hesap soramazsın!" O kadar bağırmıştım ki tüm apartman duymuştur eminim. Boğazım acırken, yutkundum.
"Sana daha önce de söyledim. Seni istiyorum-"
"Eşya mıyım lan ben! İstiyormuş! Seni şımartarak büyüttüler herhalde sinirlerimi bozma benim! Ben seni istiyor muyum sordun mu ha! Siktir git evimden bi daha rahatsız etme beni!" Elimle kapıyı gösterirken bileğimden tutup kendine doğru çekti. Kendini geriye doğru atmaya çalışsam da çok sertti tutuşu kurtulamadım. Bi eli ellerimi birbirine kenetleyip sertçe tutarken diğer eli belimdeydi. Olabilirmiş gibi daha sertçe çekti kendine. Bedenlerimiz birbirine yapışmış vaziyetteyken nefesi yüzümde geziniyordu. Gözlerim yukarı tırmandı gözlerini buldu. Öfkeyle baktım.
"Sen.." dedi başı boynuma doğru giderken. "Bana kendi ayaklarınla geleceksin. Bana aşık olduğun gün bu sözlerini hatırlatacağım sana. Bana geleceğin gün çok uzaklarda değil" dudakları boynuma temas ediyordu, dikkatimi dağıtıyordu.
İttirmeye çalıştım ama izin vermedi. Tekrar ittiğimde başını boynumdan çekip yüz hizama getirdi. Gözleri dudaklarımdaydı. "Aklından geçeni yaparsan kafanı kırarım!" Güldü. Çok güzeldi gülüşü. "Sen öpeceksin beni" Hah'ladım. Alay geçercesine güldüm.
"Gereksiz özgüven! Çok beklersin" hızla burnuma öpücük kondurup bıraktı beni. "çok değil az bebeğim. Az kaldı. Neyse gidiyorum ben iyi bak kendine, iyi geceler güzelim" göz kırpıp çıkmıştı odadan. Kısa süre sonra kapı sesi duydum tamamen gitmişti.
Sinirle kendimi koltuğa attım. Gerçekten delirecektim az kalmıştı yani. Hemen kalkıp yatak odasına gittim. Komodinin üstündeki telefonu alıp rehberde gezinmeye başladım. Aradığım kişiyi bulup aradım hemen.
"Alo, jisung? Nasılsın?"
"İyiyim Felix sen? Hallettin mi oradaki işlerini?"
"İyiyim daha halledemedim. Bu minho ile alakalı bi şey duydun mu?"
"Yok. Ama yarın geleceğini biliyorum bi de babanı daralıyordur büyük ihtimalle. Seni arıyorlar her yerde"
"Arayıp dursun. O bulana kadar ben işimi hallederim. Joseph'in kardeşi Jaeshin biliyorsun onunla çakışmaya başladım. Sadece işime bi ayak basacak birisi var gibi görünüyor ama hallederim onun dışında sorun yok. Sen Minho'yu oyalayabilidiğin kadar oyala"
"Elimden geleni yaparım. Sen de elini çabuk tut. Sağ salim dön"
"Umarım. Kapatıyorum şimdi sonra konuşuruz"
"Tamam görüşürüz dikkatli ol"
Telefonu kapatıp yatağa attım. En az birkaç hafta rahatım demekti bu. Minho beni ararken işimi hallederdim sonrası kolaydı. Öyle düşünüyordum en azından.
-+
2 gün sonra.
Sabah erkenden kalkıp ofise gelmiştim, bugün beklediğim o görülme vardı; yaklaşık yrım saattir ofisteydim, son kez dosyaları kontrol ediyordum, göz gezdirdim kısaca ardından masaya bıraktım. Birazdan minho denen adam gelecekti. Geçen 2 gün içinde Felix ile herhangi bi iletişime girmemiştim ama ayaklarıma gelecekti, emindim. Zorunda bırakırdım gerekirse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loss / Hyunlix
Fanfiction"Defilede sevdiğiniz bi tasarım var mı Bay Hwang?" "Evet ama tasarım değil sarışın modeli sevdim"