"Acıyor mu?"
"Biraz", Hyunjin; odaklanmış bir şekilde boğazıma pansuman yapıyordu. Çok tatlı duruyordu şuan, dilini yan şekilde birazcık dışarı çıkarmıştı; çizim yapan bir çocuk gibiydi. Ona odaklandığımdan canımın acısını pek hissetmiyordum.
"Kardeşini öldürdün"
"Sen istedin?", dediğinde 'hah' diye kısık bir nida döküldü dudaklarımdan. "Her dediğimi yapacak mısın sen?"
"Öl desen ölürüm, yak dersen yakarım", dedi ciddiyetle. Tonu biraz tehlikeli ve karanlıktı, böylesine körü körüne bağlanmak ne kadar mantıklıydı ki?..
"Abayı yakmışsın", alay edercesine söylemiştim, gözlerini gözlerime çıkardı. Yine o bakış vardı, beni çekip içine çekmek isteyen bakış...
"Öyle olmuş biraz", dedi sırıtarak. Tüm dişlerini göstererek gülmüştü; dün koynumda ağlayan o değilmiş gibi, ama böyle gülüp gıcıklık etmesine razıydım.
"Acı hissedersen hemen hastaneye gidelim tamam mı? Çok derin değildi neyse ki"
"Acımıyor şuan teşekkür ederim... Şimdi ne olacak?"
"Sen provana gidiyorsun ben de şirkete. Birkaç işim vardı ertelediğim", diyip ayaklandığında şaşırmıştım. "Minho ile ilgili bir şey yapmayacak mısın?", bakışları beni bulduğunda önüme doğru bir adım attı, elimden tutarak kaldırdı. Sol elimi belime dolayıp kendine çekti, sağ elinin tersiyle yüzümü sevdi.
Dokunuşları bile duyguyla hareketleniyordu, nefesleri titriyordu yamacıma yakınlaştığında, gözleri ise hislerin eviydi esasen.
"Minho'nun, depolarını da yaksam, silahlarını işlevsiz hâle de getirsem bir yararı yok. Onun canını, tek zaafı olan seninle vuracağım. Bak, sen buradasın benimle.",diyip kulağıma doğru yaklaştı, nefesleri tenimde dolanıyordu.
"Dün gece benim yatağımdaydın, başka bir şeye gerek yok. Onun canı cayır cayır yanıyordur, diye ekledi. Karnım kasılıyordu, içimden sıcak bir sıvı akıyordu sanki, her böyle yakınlaştığında bunu hissediyordum.
"Ne yani beni kullanıyor musun?", gülüp boynuma küçük bir öpücük kondurdu. Bana bu kadar rahat dokunması hoşuma gidiyordu, aslında ağzını yüzünü kırmam gerekiyordu ama işime geliyordu sanki...
"Ne kullanması bebeğim? Ben sadece sana duygularımı sunuyorum. Bu o adamın en büyük cezası, bu kadar."
"Hmm",dedim kollarımı boynuna dolarken. Hyunjin, şaşırmış olacak ki başını geri çekti ve yüzüme baktı; ona biraz daha yakınlaştım. Hyunjin hâlâ kitlenmişken güldüm, şapşal adam. "Neden öyle bakıyorsun?"
"Bana sarıldın?"
"Evet çok normal hatta", diyip sustum; kahvelerimi kırmızılıklarına indirdim. Dudağımı dilimle ıslatıp aramızdaki birkaç santimetreyi de kapattım. Dudağımı tüy kadar hafif bir hareketle dudaklarının üstüne yasladım, küçük bir öpücük bırakıp çekildim. "İstediğim zaman öperim de, senin gibi", diye eklemede bulundum Hyunjin hâlâ şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
"Hadi canım! Rüya görüyorum değil mi?", inanmazca yüzüme bakıp sırıtıyorken gülüşümü tutamamıştım. Küçük bir kahkaha attığımda bir şey demeyip beni izliyordu, bir şey bekliyor gibiydi, gözleri ise gülüşümdeydi.
"Çok güzel gülüyorsun, gülüşündeki sese hapsolmak istiyorum"
Utanç duygusu hemen yanımda bitiverdiğinden bakışlarımı kaçırdım, Hyunjin'e aşık değildim ama ona inanıyordum. Bir şans daha vermekten zarar gelmezdi kalbime göre, umarım yanıltmazdı bizi. Ben, duvarların desenlerini ezberlerken Hyunjin başımı tutup kendine çevirdi, "Seni seviyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loss / Hyunlix
Fanfiction"Defilede sevdiğiniz bi tasarım var mı Bay Hwang?" "Evet ama tasarım değil sarışın modeli sevdim"