0.7

195 36 61
                                    

Heeseung hâlâ ne yiyeceğini düşünüyor, Youl ve Gaeul ise yemek yiyecek yer seçmeye çalışıyordu. Ben de köşede onları dinliyordum. Jay ise... Jay neredeydi?

Kafamı sağa çevirdiğimde Jay'in birden yanımda belirmiş, kolları bağlı şekilde konuşulanları dinlediğini gördüm. Boyunun ne kadar uzun olduğunu yeni fark etmiştim. Bunu fark ettikten sonra onu incelerken de Jay birden dönüp sanki ona baktığımın farkında olduğunu belirtircesine gülümsedi. Farkındalık dolu bir andı. "Senin bir fikrin yok mu Yoreum?"

"Ha?"

"Fikir. Yemek yemek için."

"Ne? Ha evet. Yani hayır. Yok. Ben uyarım her şeye."

Heeseung Jay'in yanına gelerek, "Kanka bugün vardiyan yok mu senin?" dedi. Vardiya?

"Youl ile daha yeni tanışsam da gitmeden önceki tebrik kutlamasına katılmak isterim. Bir arkadaşımdan yerimi doldurmasını istedim." dedi Jay. "Ama muhtemelen hafta sonu inadına fazladan saat yazacaklar bana. Hafta sonu beni unut sen."

"Yaşasın be!! Sen de geliyorsun!" Heeseung mutlulukla hızlı bir şekilde kollarını havaya kaldırınca eli tam tepemdeki rafa çarptı ve raftaki süs kavanozu sallanmaya başladı.

Kavanoz tam köşeden düşerken birden sırtımın duvara çarptığını hissettim ve kafamın sağında beni duvar ile arasına almış bir kol, önümde ise başka bir duvar misali dikilen Jay'i görmüştüm.

Jay bir eliyle havada kavanozu tutmuş, diğer eliyle ise beni duvarla arasına hapsedip kavanozun üstüme düşmesini engelleyecek şekilde yerimi değiştirmişti. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki şu an yine bir burun buruna gelme vakası yaşadığım Jay'e ne desem ya da şu an ne yapsam diye bile düşünemiyordum. Tüm beyin fonksiyonlarım yok olmuştu.

Biz tam filmlerdeki gibi sessiz sedasız birbirimize bakakalmışken birden kapı açıldı. Jay hemen kendisini toparladı ve geri çekilip elini ensesine atarak havalara bakmaya başladı. Ben ise gördüğüm tanıdık yüzle hem şaşırmış hem de onun burada olma sebebini merak etmiştim.

"Luke? Ne işin var burada?"

"Sevgilim. Bu akşam benimlesin, seni çok güzel bir yere götüreceğim." dedi Luke elimi tutarak. Hafifçe de kapıya doğru sürüklemişti beni ve bu bana zorla götürülüyor hissi vermişti.

"Yoreum. Ama plan... Parti" dedi Gaeul birden elimi tutarak. "Bu Youl'un kutlaması olacak."

"Sorun değil Gaeul. Sevgilisiyle ne zamandır vakit geçiremiyor zaten." dedi Youl.

"Hayır Youl, sorun. Sen birkaç güne gideceksin ve bir daha toplanma fırsatımız olmayabilir. Sana doğru düzgün veda etmeden mi gitsin istiyorsun?" dedi Gaeul. Haklıydı. Youl ile daha fazla vakit geçirmek istiyordum çünkü gidecekti.

"Luke, başka planlarım var bugün için. Kusura bakma olur mu? Youl yurt dışına gidecek ve-"

Luke sözümü keserek konuştu, "Yani o kadar yoğunken sana daha yeni zaman bulabildim ve vakit geçirmek istiyorum, sen de beni ret mi ediyorsun?" Ses tonu hoşuma gitmemişti.

"Farkında mısın bilmiyorum ama her seferinde bir şeyler yapmak için uğraşan kişi benken sen hepsinde bana başka işin olduğunu söylüyordun. Şimdi planı sen yapınca benim işimin olması suç mu oldu?" sanki içimdekileri en sert şekliyle dökmeye başlayacak gibi hissetmiştim ve bu hoşuma gitmemişti. Çok ileri gidebileceğimden korkmuştum.

"Şu an apaçık benimle olmak istemediğini söylüyorsun." dedi Luke hayretler içerisinde.

"Hayır Luke. Şu an sana bana önceden haber vermeyip son anda yangından mal kaçırır gibi beni alıp götürmene izin vermeyeceğimi, aynı senin hep olduğu gibi benim de bugün önceden ayarlanmış planlarımın olduğunu söylüyorum. Bir kere olsun gelip şu gün şunu yapalım mı deseydin bana ben sana göre ayarlardım kendimi. Ama sen inadına yapar gibi en olmadık anda gelip beni sürükleyerek götürmek istediğini söylüyorsun." Şu an çok mu alıngandım yoksa sadece sinirli mi çözememiştim. Zaten bu konuşmayı arkadaşlarımın önünde yapıyor olmak yeterince utanç vericiydi. "Şimdi izin verirsen." diyip Youl ve Gaeul'ın kollarından tuttum ve Luke'un yanından geçerek radyo odasından çıktım. Heeseung ve Jay de arkamızdan geliyordu.

in all seasons | park jongseong {✓}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin