Merhabalarr
Bu bölümü
Jay'in bakış açısından okuyacağız!
İyi okumalar!!
∆∆∆∆∆∆∆
Yoreum ile sevgili olmamızın ve dolandırılmamın üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişti. Tüm paramı kaybettiğim için şu an canla başla hem 3 tane part time işte hem de eve geldiğimde freelancer olarak çalışmamı görmezden gelirsek dünyanın en mutlu insanı olma yolunda ilerliyordum.
Yoreum'ın hayatıma bu kadar renk katmış olduğu gerçeği beni her seferinde şaşırtıyordu. Uzun süre platonik kaldığım aşkımdan kurtulup Amerika'ya gelmem, burada bir süre yalnızlık çekmem, tanıştığım kişinin seneler sonra gelip beni sırtımdan bıçaklaması, ama o sırada bir daha asla ısınmaz sandığım kalbimin birisi için yeniden heyecanla atmaya başlaması... Bunların hepsi kelebek etkisi gibi birbirini takip eden olaylardı. Yaşadığım en küçük şey, döktüğüm her gözyaşı ve yaşadığım her zorluk bile belki de Yoreum ile tanışmam, onun ne kadar değerli olduğunu fark etmem için bir fırsattı.
Kafama bursu geri ödemem gerektiğini takmadığım zamanlarda mutluydum. Gerçekten. Ama su burs meselesini düşündüğüm an başıma ağrılar giriyordu. Bir de bu iki hafta içerisinde Yoreum'ı çok görememiştim. Sınavları yaklaştığı için onlara çalışıyordu bu yüzden şanslıysak anca kütüphanede karşılaşıyorduk ama o da eskiye göre azalmıştı. Evinde daha rahat çalıştığını fark ettiği için kütüphaneye de sırf beni görmek adına arada bir uğruyordu.
Gaeul'ın sınavları tamamen el emeği isteyen ödevler üzerine olduğu için Gaeul da kendini stüdyosuna kapatmış, sanatsal tekniklerle bizim kafamızın pek de basmayacağı anlamlar içeren heykeller oyuyordu.
Heeseung kerizi ise ne yapıyordu hiçbir fikrim yoktu. En son bu hoca bana taktı diye etrafta gezinip zırlıyordu, tek bildiğim de buydu. Ama yurdun etüt odasına giderken görmüştüm onu birkaç kez. Muhtemelen kütüphaneler dolu olduğu için o da orada ders çalışıyordu.
Bense... İşe gitmek zorunda olduğum için genelde hep işte müşteri yokken ders çalışıyordum. Market kasasının başında, kahve barı tezgahında, benzinlik dinlenme alanında... Benim şu anki 3 ders çalışma mekanlarım aynen bunlardı.
Neyse ki dün vize haftasının son günüydü de artık arkadaşlarımı eskisi gibi doğru düzgün görebilecektim. Öyle yoğun iki hafta geçirmiştik ki Her Mevsimde radyo yayını bile ara vermişti. Umuyordum ki o da devam edecekti artık.
Ama bugünün başka bir önceliği daha vardı. Okulun yetenek yarışması. Her sene düzenli olarak gerçekleşen bu gösteri hemen vizelerden sonra oluyordu. Artık sınava mı yarışmaya mı çalışırsınız o bizi bağlamaz diyip yarışmacıları baştan mı eliyorlardı orasını bilemiyordum ama Heeseung gitmemiz için ısrar etmişti. Tek sorun yarışmanın başlama saatinin işte olduğum saate denk geliyor oluşuydu. Heeseung "O zaman başladıktan biraz daha sonra gel, zaten şu yoğun dönem yüzünden buluşup değil sinemaya tiyatroya, hiçbir yere gidemedik. Bari ücretsizken şu gösteriyi izleyelim." diye aklımı çelmişti.
Kafamı kaldırıp saate baktım. Yarım saate çıkabiliyordum işten. Planlarıma göre sonra da hemen okula doğru yol alacaktım zaten.
Gelen iki müşterinin daha aldığı ürünleri kasadan geçirdikten sonra paydos vaktim gelmişti. Yerime geçecek olan kişi kasa anahtarını benden aldıktan sonra hızlıca çalışan odasına gittim ve üstümdeki marketin tişörtü ile yeleğini değiştirdim. Açıkçası arkadaşlarımla vakit geçirecek olmak beni de bir tık heyecanlandırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in all seasons | park jongseong {✓}
أدب المراهقين"İlkbahar, yaz, sonbahar, kış fark etmeden sizi dinleyen ve elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışan dört arkadaşın küçük güvenli alanı Her Mevsimde'ye hoş geldiniz! Unutmayın, bir yerlerde her zaman size yardım etmek için olan insanlar var ve ol...