2.1

173 29 82
                                    

Medyada
radyoda çalan ikinci şarkı var

Ve

Bu bölümmm
Jay'in bakış açısından olacak!!

İyi okumalarr

∆∆∆∆∆∆∆

Maçta spiker oluşumuzun ertesi günü dördümüz de rektörün odasına doğru, radyo odasının anahtarını almak üzere kararlı adımlarla yürüyorduk. Maçı gayet başarılı sunmuştuk ve şimdi sıra bize vaat ettiğini vermesindeydi.

Gaeul ve Yoreum fazlasıyla heyecanlı duruyorlardı. Arada bir birbirlerine bakıp gülmeye başlıyor, heyecanlı sesler çıkararak neredeyse zıplaya zıplaya yürüyorlardı. Radyo onlar için düşündüğümden daha da önemliydi sanırım.

Kapının önüne geldiğimizde Heeseung tam "Ben çalayım, siz girip konuşun." diyecekken onu kenara itip kapıyı çaldım ve çaldığım gibi de açıp içeri girdim.

Masasında oturmuş dosyalarla uğraşan rektör bize baktı ve "Dingo'nun ahırına giriyorsunuz sanki, terbiyesizler!" dedi.

"Bir nevi evet." dedim hafifçe mırıldanarak. Rektör "Ne dedin sen?" derken de ben sadece yalan olduğu kilometrelerce öteden bile belli olan bir sırıtış ile karşılık verdim rektöre.

Kendisi beni odasına çağırıp nasıl seneden kaldığımı ve tüm senenin parasını ödemem gerektiğini söylediğinden beri ondan hiç haz etmiyordum. Aslına bakarsanız bu normaldi, sonuçta durumu söylemişti bana. Ama asıl sorun benim hasta olduğum için kaldığımı söylediğimde "Bu beni ilgilendirmez, olmasaydın." demesi, parayı taksit taksit ödemeyi teklif edince de "Bir senen var ödemek için. Uzatma. Sonra kaçar mısın gider misin nereden bileyim?" diye daha da sinirlerimi bozmasıydı.

Yoreum, "Radyo odamızın anahtarı için..." dediği an rektör köpeğin önüne kemik atar gibi anahtarı ayaklarımızın dibine fırlattı. Yoreum da sözünü sessizce "...geldik." diye anca tamamlayabilmişti.

"Alın gidin hadi, bir daha herhangi bir falsonuzu da görmeyeyim. Bu sefer programı kapatmaz, sizi elimine eder, eleman değiştiririm. Belki o zaman aklınız başınıza gelir." dedi rektör.

Heeseung eğilip yerdeki anahtarı aldı. Gaeul sinirle rektöre bakarken Yoreum ise sadece "Merak etmeyin." demişti dişlerinin arasından. Hepsi teker teker odadan çıkarken en son ben de rektöre ondan ne kadar nefret ettiğimi belli eden bir bakış atıp arkamdan kapıyı çarparak çıktım.

Kapının önündeyken Gaeul ve Yoreum yavaşça birbirine baktılar ve birden heyecanla karışık mutlu bir sesle "Aldıkk! Aldık sonunda!" diye el ele tutuşup zıplamaya başladılar. Yoreum'ın bu heyecanlı hâli gerçekten çok tatlı gelmişti gözüme.

Yani ikisinin de tatlı hâli demek istedim. Gaeul da... Tamam, ona tatlı diyemeyecektim. Gaeul'a böyle bir şey dense gider, diyen kişiyi üç parçaya ayırır, her parçasını ayrı bir kıtaya yollar, kutuların üstüne de "Hâlâ tatlı mıyım?" yazardı.

Gaeul ve Yoreum sarıldıktan sonra Yoreum birden gelip hafifçe parmak ucunda yükselerek kollarını boynuma doladı. "Jay, başardık!"

Boynumun önünde hissettiğim Yoreum'ın saçları ve bana dolanmış kollarının farkındalığı ile sessizce yutkundum. "Başardık..." kelimesi çıktı sadece ağzımdan zar zor. Zaten daha çok konuşmaya çalışsam ağzımdan çıkan tek şey kelimeler olmaz ve şu an hızlanan kalbim de ona eklenirdi gibime gelmişti.

Yoreum son birkaç haftadır bana çok farklı hissettiriyordu. Bir yanım sürekli onu görmek istiyordu. Okula gitsem de oturup sohbet etsek diyordum içimden. Akşamları ona mesaj atmak, ne yaptığını sormak istiyordum. Canı sıkkın olunca neşelendirmek istiyor, tüm üzüntüsünü alsam ne güzel olurdu diye düşünüyordum. Bu sinyaller bana çok tanıdık gelse de kendimin birini tamamiyle sevebileceğine dair olan inancım senelerdir yok gibiydi.

in all seasons | park jongseong {✓}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin