"Abi-kardeş gibi oturmalıydık, değil mi?"
En sonunda, belimden beni sarmış ve okşayan sol eli saçlarıma yükseldi, saçlarımı okşayan sağ eli ise sağ bacağımın uyluklarına vardı.
Dur. Git.
Sağ bacağımı, yumuşak uyluklarımdan hafifçe sıkıp, sol bacağının üstüne çıkarmaya başlamıştı. Oturuşumu düzeltmek için belimi koltuğun arkasına doğru biraz daha ittiğim sırada, beni kendine iyice yapıştırarak engel oldu buna. Sol eli saçlarımı okşamayı kesip çenemi kavradı. Sıkmadı, ama bir an sıkacak zannederek irkildiğimde ve geri çekilmek istediğimde, "Eren," dedi canı sıkkın, derin bir sesle. "Sorun ne?"
Sence?
Birçok şey. Öncelikle, sağ kolum arkada kaldığından göğsüm göğsüne değiyor ve... Bu sadece iki ortağın arasın da olması gereken bir iletişim değil. Okyanus esintisinden kurtulmak istiyorum, şu gergin ve sinirli bakışların bile beni tedirgin ediyor. Bedenime hâkim olmaya çok yakın bir yerde duruyorsun. Çok fazla bir şey yapmasan bile çok fazla şey yapıyormuş gibi hissettiriyorsun.
Sen beni, zaten hali hazırda benim yaptığım bir planın içinde, gerdikçe ve korktukça, korktuğuma sinirleniyorum. Ama senin yanında Karan'ın yanında gösterdiğim taşkınlıkları gösteremiyorum ve göstermem de görevdeyiz.
Ve benim tüm bu düşüncelerimin ilerlediği anda bile; sağ eli uyluklarımda, oyunlar oynamaya hazır beklemeye devam ediyor.
Daha fazlasını istemiyorum. Biraz daha yavaştan ele alabiliriz bence.
Sesim titrek ya da tedirgin çıkmasın diye yutkundum. Boğazımı temizledim ve tiksinti dolu sert bir sesle, "Bırak beni." diye fısıldadım. Sesimdeki tiksinti ve iğreti düşündüğüm daha nefret dolu ve fısıltımsı çıkmıştı. Etkili bir sesti, karşıdakine sahiden bir pislik gibi hissettirdi tamamıyla.
Bir an ses etmedi, yorgun, kasvetli göz kapaklarının ardında matlaşan gözleri, ölü gibiydi. Etkilenmemişti sesimden ya da...
Göz bebeklerimde küçük, belli belirsiz bir kıvılcım yandı ve söndü. Çenemi sol avucunda saklamaya devam ediyordu. Başımı kendine doğru çevirmişti. Yüzünü yüzüme doğru eğdi iyice. Maskelerimizin burnu birbirine değiyordu artık. Sıcak soluğunu bile isteye yüzüme bıraktığı, yabanıl bir mizaca bürünmeye başlamıştı. Aldığı tek nefes, benim aldığım üç nefese denk geliyordu. Benden daha fazla yer kaplıyordu evrende ve bunu kesinlikle bilmemi istiyordu. Evet... istiyordu.
Başımı geriye çekmeye çalışsam da nafile, yerime sabitlemişti beni. Kıpırdanmak ve dikkat çekmek, işi bok etmek istemiyordum ama biraz daha beni zorlarsa dayanamayacaktım. Yüzümde histerik kasılmalar meydana gelmesin diye kendimi o kadar geriyordum ki dudaklarımda düz ince bir çizgi uzamıştı. Belli belirsiz, siniri bozulmuş bir gülümsemeye döndü bu. İçimde yükselen ateşi zapt etmeye çalışmak her an daha da zorlaşıyordu. Öfkeden titremeye başlayacaktım, tetiklenmeden titremeyecek biri olsam bile. "Yüzüne tüküreceğim, beni delirtme." dedim dişlerimin arasından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRKAYAK
Mystery / ThrillerEren İpek Şahin, çocukluk aşkı olan üvey abisi Karan Sezer Şahin'in kendini istismar etmesiyle zihinsel olarak çökmeye başlar. On altı yaşındayken dünyası kararan, mafya hiyerarşinin dibine doğan bu genç kızın kontrol arzusu; üvey abisi tarafından i...