6 SENE ÖNCE (Jeongin'in Geçmişi)
JEONGİN
Yanaklarımdan çeneme süzülen yaşlar yağmur damlaları ile karışıyordu, çömeldiğim yerde hissettiğim buz gibi soğuk bedenimi donduruyordu. Dilime varan kan tadı kesilmiş, sırtımdaki acı kalbimde hissedilmeye başlamıştı.Elimi son bir defa hafifçe kapıya vurmuştum, yine ses yoktu. "Baba..." dedim parmaklarım ıslanmış kapının üzerinde aşağıya doğru kayarken. "Lütfen...Üşüyorum..."
Belki de sözlerimin hiçbir tesiri yoktu, benden ölesiye nefret ediyordu. Annemi kaybedeli daha 2 ay geçmişti, acımız daha doğrusu sadece benim acım tazeydi. Babam benim yaşlarımda birisiyle sevgili olmuştu ve o günden beri kadını her eve çağıracağında beni odama kitlerdi. Gerçi beni o dört duvar arasına hapsetmesinden başka birkaç saniyeliğine bile olsa yüzünü göremiyordum.
Evlenme kararı aldığını ikisinin konuşmalarından duymuştum ancak hiçbir şey söyleyemezdim, ne hoş ki söyleseydim de beni dinlemezdi. Bugün ise beni kitlemeden önce yine aynı kadınla kol kola gelmişti, yanındakini tanımasam bile annemden sonra nasıl ona baktığını bile anlayamamıştım. Annemin aksine bedenini pazar tezgahında veyahut bir resim sergisinde sunulmuş ürün misali görerek kapatma zahmetine girmemişti, tabiki buna söz söylemek bana düşmezdi. Belki de kaybettiğim için karanfil taktığım çiçeğin yerine bir başkasını konduramayacağımdandı bu düşüncelerim.
Ben tam arkamı dönerek kendimi odama kapatacakken kolumu yakaladı ve beni çekiştirmeye başladı, neler olduğunu bile anlayamadan kapının önünde bulmuştum kendimi.
Suratıma atılan kamera ile iyice afallamıştım. "Baba..." diyebildim fısıldar bir sesle. O ise aniden bağırdı yersiz öfkesi ve alev saçan bakışları ile. "Annene dair hiçbir şeyi istemiyorum, sende dahil!"
"Baba nolur yapma, ben sizi rahatsız edecek hiçbir şey yapmam." bacaklarına sarılmıştım, gidebileceğim başka bir yer yoktu. Evden atılmam okulumun da yarım kalmasıydı yani benim ve annemin tüm emeklerinin boşa gitmesi demekti. Sadece biraz daha bir sene daha kalsaydım sonrasında mesleğimi elime aldığım gibi onları bırakırdım.
Tabiki umursamamıştı, "Senin varlığın bile rahatsızlık!" diyerek dövmüştü. Karnıma yediğim tekmeleri ve yüzüme attığı yumrukları saymamıştım bile, tek istediğim bunun bir kabus olması ve benimde bir an önce uyanmamdı.
Dayak faslının ardından kapı yüzüme kapatılırken gördüğüm son şey o kadının zafer gülümsemesiydi. Kapının önünde belki fikri değişir diye seslenmeye devam ettim, evin önünden geçen insanları umursamıyordum bile ancak ne cevap geliyordu ne de kapı açılıyordu.
Kapıya dayalı kulağıma gelen gülüşme sesleri ile içimdeki son umut tanesi de gözyaşım ile beraber düşmüştü.
Zorlanarak olduğum yerden doğruldum, heryeri karla karışık buz yağışı kaplamıştı. Elimdeki kamerayı belime bağlayarak evin önünden ayrıldım, ne bir arkadaşım ne de başka bir akrabam yoktu. Ölmüş çiçeğimden kalan son hatıraysa bu kameraydı, içerisinde bizim resimlerimiz; üzerinde ise benim ismim vardı. En azından onu yanımdan ayıramadım, hiç olmazsa son anımda mutluluğumuzu anımsamak isterdim.
Düz yol üzerinde ilerlemeye başladım her esintide duyulan uğultular ile birlikte, rüzgar sanki bir şey anlatmaya çalışırcasına her defasından volümünü yükseltiyordu; insanların onu anlamayacağından haberdar olmasına rağmen.
Geç saate rağmen yolda bir kaç kişi daha vardı, kar yığınlarına bastıklarını ve ufak su birikintilerinin üzerindeki ince buz tabakasının kırıldığını duyuyordum. Bakışlarını üzerimde hissetmeme rağmen benim gözlerim yerdeydi, bende ne ayakkabı vardı, nede bir mont.
Ayaklarım giderek uyuşmaya başladığında adımlarımı hızlandırdım, bir an önce insanların yanından ayrılmak istiyordum. Yanaklarım yanıyor, ellerim sızlıyordu; daha şimdiden soğuğun etkisini yaşıyordum.
...
"Nereye geldim ben?" diye sordum burnumu çekerken. Evlerin arasından uzaklaşarak ormana girmiştim, normalde hep aynı yerden girer ve yol bitene kadar yürürdüm."Patikadan mı saptım acaba?" derken ileride yanan bir ışık çekti dikkatimi. Büyük bir yapı vardı karşımda, at ahırlarına benziyen. Bir kapı boşluğu vardı, kızıl parlaklığın bana ulaşmasını sağlayan.
Oraya ilerledim, bacaklarımı hareket ettirerek. Ayaklarımı hissetmekten ziyade şuanda onları yük gibi taşıyordum. Nefeslerim düzensizleşmişti, yer yer hızlanarak tekrar yavaşlıyordu; arada hırıltıya benzer sesler çıkıyordu boğazımdan.
Kapısı kırık boşluktan içeri girdiğimde beni karşımda üst üste dizilmiş saman balyaları karşılamıştı, ateş onların aksine çıkışa daha yakındı. İçeriden dışarıya açılan pencere boşlukları ise bel hizasının daha yukarısında yüksekliği alçak ama en olarak geniş bir yapıya sahipti.
"Sen de kimsin?" duyduğum ses ile hemen arkamı döndüm, karşımda benden yaşça büyük olan bir adam vardı ve benim gibi ağızından soluyordu.
(Hayırdır inşallah kafama taş düştü galiba ki burada kesmeyeceğim.)
"B-ben..." kekelerken öksürdüğümde bakışlarını üzerimden çekerek ilerideki yığınlara doğru ilerledi.
"Gel..." dedi oturduğu yerin yan tarafını gösterirken. "Neler olduğunu sakince anlat."
Ne kadar zaman geçtiğini dahi bilmeden yaşadıklarımızı paylaşmıştık. Onu evlatları evde istemiyordu, tesadüfen burayı bulduğunda bir ay gibi bir süre içerisinde benim gelmediğim tarafında kapalı küçük alana bir bahçe yapmıştı. Burayı evi gibi kabul etmiş, birkaç kap ve tek bir yorgan almış yanına. En sonunda ise kimseye bir şey demeden evden kaçmış ki anlattığına göre zaten onu aramaya kimse gelmemiş.
Hazırladığı çorbadan içmiştik sonrasında ise uyku ağır basarken benim için yere üç saman balyasını koymuştu. "Rahat olmaz ama en azından kemiklerine zarar gelmez."
Teşekkür ederek hazırladığı yere uzandığımda evet rahat değildi ancak yine de soğuk zemine temas etmekten daha iyiydi. Dizlerimi karnıma ellerimi yüzüme çekerek uyumaya çalıştım, başımın altındaki parmaklarımdan ne kadar üşüdüğümü daha iyi anlıyordum.
Burnum, başım, parmaklarım her yerim sızlıyordu. Özellikle de bir daha ayaklarımın üzerine basamazmışım gibi hissediyordum, soğuktan titrerken kendimi uykunun kollarına bıraktım ancak bulanıklaşan zihnim bir söz duymama olanak tanımıştı. "Burası artık senin bölgen..."
YAZAR
Kendisinin son gecesi olduğunu biliyordu yaşlı adam, kurtaramayacağı bedenini değil o gülüşüyle ışıklar saçan çocuğun üzerini örtmüştü.Soğuğun verdiği acıya artık katlanmakta zorlandığı bedenini sürükler gibi dışarıya çıkartmıştı, girişin hemen yanında başını betona yaslayarak oturmuştu. Bir an önce hipotermi yaşadığının farkına varamadan tatlı ölüm uykusuna dalmak istiyordu, çok geçmeden de dilediği olmuştu; kendini hafif parıldayan karanlık bir dünyanın içerisinde bulmuştu.
...
Sabah üzerinde battaniyeyi gören Jeongin yaşlı adamı aramak için hemen kalkmıştı, belki bahçesindedir diye düşünerek dışarı yöneldiğinde karşılaşmıştı buz kesmiş ve üzerinde yer yer soğuktan oluşmuş morluklar bulunan cesedi ile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suç ve Adalet /CHANMİN
FanfictionSon zamanlarda yükselişe geçmiş benzer cinayet vakalarını araştıran Bangchan ve kurban sayısını giderek arttıran Seungmin. Elindeki otopsi raporu ve yüzündeki gülümseme ile konuştu Bangchan. "Kendin hakkındakileri saklamakta bu denli başarısız oldu...