#Seni Seviyorum#

40 6 187
                                    

MİNHO
Dağınık saçlarımın perdelediği gözlerimi etrafta gezdirdim, başımda keskin bir acı vardı. O kadar heyecanlıydım ki tüm gece sabaha kadar buluşmamızın hayalini kurmuştum, yine eskisi gibi olabilir miydik? Hiç bir şey olmamışcasına 5 yıl önceki kadar yakın davranır mıydı?

Arkadaşım Suga'yı arayarak bugün gelmeyeceğimi söyledikten hemen sonrasında hızla hazırlanmıştım. Ayrıldığımız gün üzerimizde bulunan kıyafetlerin benzerini giymiştim, parfümüm ise aynısıydı.

Lebbit'i de yanıma alarak arabama bindim, yeni telefonumdan açtığım konum ile gitmeye başladım. Öncesinde berberde saçlarımı kestirebilirdim, bu kadar uzunken biraz bakımsız gözükebilirdim.

...
Gideceğim yere vardığımda ekranda çıkan hizmet puanlama yazısını umursamadan telefonu kapattım, arabadan inerek önümdeki binanın içine doğru ilerledim.

Herkesin acelesi var gibiydi, bazı yerlere koşturuyor ve etrafında olan bitenleri dahi farketmeyecek gibi görünüyorlardı. Otomatik kapıdan içeri girdiğimde pek te büyük olmayan salonda da hızlı adımlarla bir yerlere yetişmeye çalışanlar vardı.

Sonunda gözlerim büyük kahverengi masanın önünde elindeki dosyayı yoklayan bedeni bulduğunda duraksadım, gerçekten de o muydu?

Tek parmağını şeffaf sayfaların üzerinde gezdirirken yüzünde okuduğunu anlamaya çalışan bir ifade vardı, ders çalıştığımız zamanlardaki gibi dudakları hafif dışarı çıkarak daire oluşturmuştu.

"Jisung?"
Başını kaldırarak bakışlarını üzerime getirdiği gibi gözleri şaşkınlıkla açılmıştı, evet bu oydu...

Aniden yüzüme yayılan gülümseme ile beraber gözlerim dolmuşken o da aynı şekilde gözleri gözükmeyecek kadar geniş bir gülümseme ile bana koşarken kollarımı iki yana kocaman açmıştım.

İçimdeki mutluluk tarif edilemeyecek cinstendi, ne daha önce bu hissi yaşamıştım ne de başka birisinden duymuştum. Gözyaşlarım istemsizce boynuma sardığı kollarına damlarken uzaklaşmasını istemez şekilde belindeki kollarımı daha da sıktım.

Bir süre öylece durmuştuk; sesler sanki bir anda yok olmuş gibiydi, sadece onun kokusunu alıyor ve nefes alışlarını duyuyordum. Ne zaman ne de mekan şuan umurumda değildi, sadece bu anın sonsuza kadar sürmesini diliyordum...

Parmaklarını birleştirdiği elleri enseme gelecek şekilde hafiften geri çekildi ancak ben halen daha tutuşumdan bir şey eksiltmemiştim.

"Minho..." Dedi o da şeffaf damlalar süzülen gözlerle bana bakarken. "Bu gerçekten sensin."

"Evet..." dedim. "Benim Jisung."
Aniden dudaklarını büzerek ayırdığı ellerinden birini omuzuma vurdu.

"Neredeydin sen? Neden benimle konuşmadın, kaç gün boyunca belki sen ararsın diye telefonun başından ayrılmadım biliyor musun?" Sesi sakin de olsa öfke ve mutluğu aynı anda yaşadığı çok belirgindi.

"Her şeyi anlatacağım, gerçekten..."
"Jisung!" Duyduğumuz ses ile kollarımdan ayrılarak geri çekildi. "Şimdi gitmem lazım, zaten yakında öğlen molası olacak; o zaman  konuşuruz. Sen yandaki parkın bahçesinde bir yere geç ben seni bulurum."

Son söylediği ile beraber göz kırpmıştı ve iki parmağı arasına kıstırdığı dosyayı düzelterek salonun sol tarafındaki koridora geçti, ben ise dışarıya geri çıkarak yan taraftaki parka gittim.

Alışık olunan park kavramından çok uzak bir biçimde ne çocuk ne de yetişkin yoktu, bu ıssız alan bana Çernobil vakasını hatırlatmıştı.

Suç ve Adalet /CHANMİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin