SEUNGMİN
Evimin kapısını cebimden çıkardığım peçete ile açtıktan sonra içeriye geçtim, sönmeye başlamış şöminenin içine odunla beraber elimdeki deri parçalarını çıkarıp fırlattım.Üzerimdeki kıyafetleri de çıkarttığımda hepsini beraber ateşin içine atmıştım, üzerinde Arthur denen herifin parmak izleri kalmış olabilirdi. Karnıma bağladığım kumaş parçasını da yaktıktan sonra artık daha rahattım, umarım Bangchan bıraktığım delilleri yakalardı.
O kamera, diş parçaları... Sırf onun dikkatini çekmek için bilerek kahvede mırıldandığımda gerçekten beni yakalayabileceğini zannetmiş olmalıydı. Bulabilirse bulsun bakalım, kimin parmak izleri varmış sözde delillerin üzerinde.
Tek taraflı sırıtışımla ateşi izlemeye devam ettim. "Hadi Chan, seni bekliyor olucam..."
HYUNJİN
Yaşadığımız şey tam bir fiyaskoydu, adamın ifadesini alacakken ifadesi alınacak hale gelmiştik. Adama kan sulandırıcı uygulanmıştı ve bunun nedeniyle zaten kemikleri gözükecek kadar kopan deri kısmından kaybettiği kan miktarı iki katına çıkmış, ambulans gelene kadar tahtalı köyü boylamıştı.Kısa bir şekilde yaşananları karakola anlattıktan sonra Bangchan beni yanına çağırdı ve gideceğimizi söyleyerek arabaya bindirdi.
...
"Nereye gidiyoruz?Kahve mi alacaksın?""Jeongin'in yanına gidiyoruz."
"Hmm..." dudaklarımı birbirine bastırarak hafif öne çıkarmıştım. "Direkt kliniğe mi?"
Başını evet anlamında salladıktan sonra yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirdi, beni ikna edecek bir şey söyleyecek gibiydi. "Hem sen de Felix'i görürsün."
"Keşke..." dedim yüzündeki beneklerin yerlerine kadar ezberlediğim çilli meleğimin nur saçan yüzünü düşünürken. "Ama o yıllık izindeydi ya iki gün sonra gelicek."
"Zamanına kadar ezberlemişsin." dedi gülerek.
Omuz silkerek başımı ona çevirmeden ima edercesine cevap verdim. "Ben de onunla gidecektim de malum birileri cinayetlerin çözümlenmesi için kalmamı söyledi."
...
"Ee?" dedim uzun süren sessizliğin ardından. "Jeongin ile ne konuşacaksın?""Gidince öğrenirsin." dedi sesi kısık ama bir o kadar sertti, sinirlendiği kasılmış çenesinden anlaşılıyordu.
...
Hava kararmışken dışarıdaki sokak lambalarının ışıklarını inceliyordum, aniden araba durduğunda farkettim yanı başımızdaki büyük binayı.Belirli bazı sorunları olan hastalara hem psikoloji hem de psikeyatri alanında destek veriyorlardı. Derin bir iç çektim, meleğim kim bilir ne de güzel ilgilenirdi onlarla; bazen o hastaların yerinde ben olmak isterdim.
"Hadi Hyunjin..." dedi emniyet kemerini çıkartırken. Bende kemerimi çıkartarak arabadan indiğimde ondan önce sağ ve soldaki bahçeler arasındaki yoldan büyük kapıya doğru ilerledim.
Saat geç olduğundan dışarıda neredeyse hiçkimse kalmamıştı ancak buna rağmen bahçenin iki tarafındaki süs çeşmelerinin de etrafındaki ışıklar yanmaya devam ediyordu.
Kapıdan içeriye girerek bildiğim koridorlardan ilerleyerek Jeongin'in odasına gittim, kapıyı açtığımda karşılaştığım beden gözlerini önündeki bilgisayardan ayırmadan bir şeyler tuşlamaya devam ediyordu ki aynı şekildeyken konuştu. "Doktor şuan burada değil, lütfen dışarıda bekleyin."
"Peki ya seni bekliyorsam Changbin?" dediğimde şaşırmış gibi aralanmıştı dudakları, bakışlarımızı buluştururken yüzüne yayılan gülümsemesi ile olduğu yerden kalktı.
"Ne zamandır gelmiyorsun ya gözüm yollarda kaldı." dedi bana sarılırken bende aynı şekilde karşılık verdim. "İşler yoğun biliyorsun." dedim birbirimizden ayrılırken.
"Hadi be ordan!" dedi sırtıma vururken. "Felix'e gelince zaman buluyorsun ama..."
"Onun yeri ayrı..." dediğimde gülerek beni çimdiklemeye başlamıştı ki duyduğumuz ses ile ayrıldık.
"Hey!Hey!Odamı kötü işlerinize alet etmeyin." Gözleri gözükmeyecek kadar büyük bir gülümseme ile konuşmuştu Jeongin.
Changbin'in elinden kurtularak gittim ve kolumu boynuna dolayarak omzuna attığım elimle kafasını hapsettiğimde diğer elimi yumruk yaparak saçlarını karıştırdım. "Ne yapıyormuşuz Jeongin bey?"
"Ya bırak!" Bağırarak başını eğmesine kısa bir kahkaha attım, cevap olarak. "Bak bak, büyümüşte abisine emir de veriyor!"
"Jeongin..." sesin sahibini görmemle tuttuğum bedeni bıraktığımda kurtulan Jeongin yine güler yüzü ile Bangchan'ın boynuna sardı kollarını.
"Chan Hyung-" Karşısındakinin ona karşılık vermek yerine hafifçe itmesi ile sözü kesildi.
"Jeongin sen naptın?" Bangchan'ın yüzünde arabadakinden de büyük bir öfkenin izi vardı.
Yanındaki çantasından çıkardığı içinde kamera bulunan şeffaf poşeti göz hizamıza getirerek salladı.
Jeongin önce anlam veremese bile ardından üzerinde gördüğü yazılı ismi ile gözleri ışıldamıştı. "Bir daha kamerama kavuşamayacağımı sanmıştım, bana getirdiğin için teşe-" Elini uzattığında Bangchan'ın poşeti çekmesi ile duraksadı.
"Hani kimseye zarar vermeyecektin? Sana güvenmiştik, bunun için miydi?" sesi giderek artıyordu. "Hayatını çöpe atmaman için uğraştım, karşılığı bu muydu?"
O kamerayı hatırlıyordum ama o da diğer eşyaları ile beraber deponun içindeyken kapılar kilitlenmişti. Anlaşıldığı üzere bunu o siyahlı adamın peşinden gittiğinde bulmuş olmalıydı, o kişi her kimse şüpheyi başka yöne çekmek istiyor olmalıydı. Bangchan karşısındakinin sessizliğine daha çok sinirleniyordu.
"Cevap versene Jeongin!"
"Chan sakin ol." dedim, üzerine doğru bir adım attığında onun kolunu tutarak geriye gitmesini sağlamıştım.
Bu sefer ölümcül bakışları benim üstündeydi. "Bırak Hyunjin!" dedi kolunu ani bir hareketle çekerek, tekrar yüzünü Jeongin'e çevirdi."Bütün bunlar katil olman için miydi?!"
"Chan!" bağırdığımda susmuştu, omzuma dokunan el ile Jeongin'in sesini duydum. "Bırak Hyun, ne istiyorsa söylesin."
Başımı ona çevirdiğimden beni yavaşça kenara iterek Bangchan'ın karşısına geçti, gözleri dolu ancak yüzü ciddiydi. "Hadi söyle, daha konuşmaya bile gereksinim duymadan çoktan suçlu damgasını vurmuşsun bana."
Alaycı bir gülümseme takındı yüzüne. "Cinayetlere o kadar kafayı yormuşsun ki insanları dinlemeyi unutmuşsun, tek istediğin bir an önce faili bulmak."
Dudak kenarlarları geri aşağı inerken konuştu. "Diyeceklerimi önemsemeyeceksindir gerçi ama..." Başını aşağı yukarı sallarken devam etti. "Çevrendekilere söylediklerine pişman olduğunda çok geç olacak."
Yanımızdan geçerek odadan ayrıldığında Changbin hızla peşinden ilerledi. "Jeongin, dur!"
Bangchan da peşinden gidecekken kazağının omuz kısmından tutarak çektim, durduğunda elimi gevşeterek gözlerimle merdivenleri işaret ettim. "Çabuk bana neler olduğunu anlat."
CHANGBİN
Koridor boyunca yanından geçtiği kimseye bir şey demeden kantinin yanındaki terasa ilerliyordu. Yağmur yağdığını umarak akacak gözyaşlarını gizleyecekti, onunla geçirdiğim 5 sene boyunca hep aynı huyuna devam etmişti.Açılan otomatik kapılardan geçerek korkuluklara ilerledi, ellerini soğuk demire koyarak soluklandığında arkasına geçtim.
"Jeongin-" aniden dönerek göğüs hizama kollarımın altından sarıldığında bir an hareketsiz kaldım.
"Changbin-Hyung ben bir şey yapmadım, gerçekten kimseye zarar vermedim. Katil değilim lütfen...Lütfen..."
Hıçkırarak ağlamaya başladı sözleri arasında. Kollarımdan birini onun sırtına atarken diğer elimle başını okşayarak boyun girintime bastırdım. "Biliyorum Jeongin, biliyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suç ve Adalet /CHANMİN
FanfictionSon zamanlarda yükselişe geçmiş benzer cinayet vakalarını araştıran Bangchan ve kurban sayısını giderek arttıran Seungmin. Elindeki otopsi raporu ve yüzündeki gülümseme ile konuştu Bangchan. "Kendin hakkındakileri saklamakta bu denli başarısız oldu...