Duyduğu şey tüm yorgunluğunu almıştı Ege'nin. Sevdiği kadının dudaklarının arasından dökülen tek bir kelime saatlerin verdiği yorgunluğu alıp götürmüştü."Bende" dedi gülümseyerek. Yalan yoktu özlemişti. Ege sağ elini Arnisa'nın sol eline uzattı ve tuttu. "Arnisa" dedi sadece. Arnisa gözlerini Ege'nin gözlerine sabitledi. Arnisa'nın gözlerinde anlamsız bir korku vardı. Ege devam etti. "Artık adını mı koysak bu işin?" Diye sordu Ege.
Yüzündeki gülümseme yerli yerindeydi fakat bu gülümsemeyi sevdiği kadının dudağından çıkan bir kelimenin oluşturduğu gibi birkaç kelime de bozmuştu.
"Ege. Olmaz, şuan değil en azından. Belki sonra, belki" diyerek elini Ege'nin elinden kurtardı ve geri geri yürümeye başladı. Gözleri dolmuş gibiydi, gitmek istemiyor gibiydi.
Ege "Arnisa" dedi yalvarırcasına. Dinlemedi Arnisa, ilerlemeye devam etti. En sonunda arkasına döndü ve koşar adımlarla merdivenlere yöneldi. Asansörü es geçmesi gerekiyordu çünkü şuan asansörün gelmesini bekleyemezdi. Asansör gelene kadar Ege'de gelebilirdi.
Ege. Aşık olmaktan korktuğu adam olan Ege. Arkasında bıraktığı yıkık adam Ege.
Vurulmuş gibi hissediyordu Ege. Kalbinden? Büyük ihtimalle. Beyninden? Oda olabilir.
Peşinden gitmeyi düşündü. Gidemezdi. Kim olarak gidecekti? Kendinden uzaklaştırmaya çalıştığı adam olarak falan mı? Gidemezdi. Gitmek istiyordu. Bu sefer kalbini değil beynini dinledi. Gitmedi.
Arnisa'nın dakikalar önce koşarak girdiği kapıya bakıyordu öylece. Kendine geldiğinde gözlerini sıkıca yumdu ve dört saniyenin ardından gözlerini açıp kapıya yöneldi. Güvenliğin yanından geçerken cebinden cüzdanını çıkarttı ve "Buda sus payı. Hiçkimseye birşey söyleme" diyerek adamın önüne bir miktar para bıraktı. Bide albayla uğraşamazdı.
Yurdun biraz ilerisindeki parka gitti ve bir banka oturdu. Cebinden sigara paketini ve çakmağını çıkardı. Paketten bir dal sigara çıkartıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Bir eliyle rüzgarı engelleyip diger eliyle çakmağı ateşledi ve sigarayı yaktı. Büyükçe bir nefes çekti içine, sonra ise sigara dumanını yavaşça havaya bıraktı. Telefonu çaldı, kapattı. Tekrar çaldı, yine kapattı. Bir kere daha çaldı, hem aramayı hemde telefonu kapattı.
Sigarası bitince paketten bir dal daha çıkardı ve onuda yakıp içmeye başladı. Dördüncü sigarasını içerken aklına can dostu Gökhan geldi. Telefonu açıp Gökhan'ı aradı.
Gökhan telefonu geç de olsa açtı. "Noldu lan gece gece" dedi uykulu sesiyle. Ege "Gökhan, sevmiyo oğlum beni" dedi çaresizce. Gökhan ilk başta anlamlandıramadı. Sonra ise "Niye sevmesin ya, sever elbet" dedi arkadaşını sakinleştirmek için. Pek işe yaratığı söylenemezdi. "Gittim yanına özledin mi diye sordum, özledim dedi. Sevindim çocuk gibi. Adını koyalım dedim belki sonra dedi koşarak gitti" dediğinde Gökhan "Niye koşarak lan, canavar mı varmış karşısında" dedi kendini tutamayarak. Sonra ise ciddileserek "Ege, zaman ver biraz. Belliki zamana ihtiyacı var, sonra demiş" dedi.
Ege biraz düşündü, koşarak gitmişti işte bunun ne gibi bir açıklaması olabilirdi? "Zaman herşeyin ilacı değildir bazen, olmayınca olmuyor" dedi. Gökhan "Lan iki dakikada hemen niye yelkenleri suya indiriyon, bi sakin ol da!" dedi. Rize'li olmanın verdiği şive bazen geliyordu. Yine gelmişti.
"Gökhan, çok güzel bakıyordu, aşık sandım, inandım. Bi anda böyle gidince napabilirim" dedi Ege. Çaresizliği sesinden belliydi.
Gözler bazen yalan söyleyebiliyordu.
Gökhan derin bir iç çekti "Biraz sabırlı ol, bekle. İstiyorsan yanına geleyim?" Dediğinde Ege "Yanıma gelip napıcan boşve-" dedi fakat devamını getiremedi çünkü tahminince içtiği sigaradan kaynaklı öksürmeye başlamıştı. "Yavaş yavaş, paketi mi deptin ağızına naptın" dedi Gökhan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEŞİL'İM
Ficción GeneralAsker Erkek ve Öğretmen Kız Ana sınıfı öğretmeni olan Helin Hakkari'ye çalışmak için gittiğinde en yakın arkadaşının sevgilisinin, komutanı ile tanışır :) 💚