8.Bölüm

1.1K 85 162
                                    


Sessiz bir çığlığın içindeyim sanki.Hissediyor fakat göremiyorlar beni,hatta hiç birimizi.
Bir pusunun içine düşmüşüz gibi, bütün duygularımız esir alındı.Sevmeyi unutturup,bir bir idam ettiler mutluluklarımızı.Tüm umudumuz bir prangaya vuruldu.Sevilmek ise hiç bir zaman payımıza düşmedi.Sonra ne mi oldu?Bir yaftayla ortaya attılar bizi.Ruhsuz olduk, merhametsiz olduk, Düşüncesiz olduk,en önemlisi de kötü biri olduk.İyiliği öğretmeyenler, Kötülüğü bir  seçenek olarak bize layık gördüler...

           

                  Alparslan Gökbulut

Oldum olası çekilmez bir Karaktere sahiptim.Genelde pek sevilmezdim.İnsanlar hakkında ne düşünüyorsam hiç çekinmeden, yüzlerine karşı aklımdakileri pat diye söylediğim için fazla dürüst kalıyordum.

Etrafımdaki samimi olduğum insanlar bir elin parmağını geçmezdi.Herkesle  öyle can ciğer olamıyordum.Zaten onların sahte dünyasınada ihtiyacım yoktu.Kardeşlerim vardı yanımda bir kere,başkalarına hiç ihtiyaç duymazdım.Yörüngemde olmasa da olurdu samimiyetsiz insanlar.Ama kardeşlerim olmasa bende olmazdım.

Onların varlığı hayatımda bir can yeleği gibiydi.Dünyanın karmaşasında boğulduğum anda çekip kurtarırlardı beni.Annem küçükken bana  büyüyünce ne olacaksın diye sorduğunda,kardeşlerimin mutluluğu olacağım demiştim.Başarabildiğimi pek söyleyemem fakat hayatta olduğum sürece bunun için uğraşmaya devam edeceğim. Onların mutluluğu dünyadaki bütün meselelerden daha önemli benim için.

Tek bir gözyaşları düşse tutmak istiyorum.Hayatın kirli sularına karışmasın diye.

Sahip olduğum her şeyi onlar için feda edebilirim.Gerçi onlardan başka elle tutulur pek bir vazgeçilmezim de yok ama.

O adam,Yani babam bizi terk ettiğinde birbirimize güvenmekten başka hiçbir yol bulamadık.Henüz oyun oynayacak yaşta olan çocuklar iken ailesine sahip çıkmak için belli bir sorumluluk yarışına girmek zorunda kaldık.Annemin ölümüyle de hepten dağılmıştık zaten.Birbirimizi toparlamak ve hayata hazırlamak için  motivasyon kaynağına ihtiyacımız vardı.Bu da her koşulda ve baktığımız her yerde birbirimizi görmemiz gerektiğiydi.Bize ancak biz iyi gelebilirdik, işin özü buydu.
Çok buhranlı dönemler atlattık.Rüstem gökbulut'un evlatlarına ,sevgisi yerine bıraktığı şirketi yüzünden epey sorunlar yaşamıştık.Ben yine rahat durmamıştım tabi.Yine bildiğimi okumaya inat etmiştim.

Hatta o dönem ertuğrul'la birçok tartışmaya girmiştik. O adamdan bize bir şey kalsın istemedim.Bu yüzden mirasını reddetmek istediğimi söyleyip,şirkette Pay sahibi olmak istememiştim.Anlaşmazlığa vardığımız konu ise benim "Gerekirse okulu bırakır çalışırım.Seninle ilkeri okuturum ama o adamın mirasını almayalım.Ona dair hiç bir şey istemiyorum "deyip karşı çıkmamı Ertuğrul kabullenemiyordu.
Bana "Bizim yüzümüzden kendinden ödün vermene izin vermeyeceğim Alp"demişti.

Sonra düşündüm gerçekten bu kadarını yapabilir miydim diye?

Onlara hak ettiği hayatı yaşatabilir miydim? İlker henüz çok küçük iyi bir hayatı hak ediyordu keza Ertuğrul da öyle. Bu yüzden benciliği bir kenara atıp en sonunda hak vermiştim ertuğrul'a.Onları sefil bir hayata sürükleyemezdim.Kıyamazdım onlara.Benim yüzümden mutsuz,zorlu bir hayat yaşamalarına göz yumamazdım.

Sonra bir şekilde mirası kabul edip şirketin başına geçtik.İlk zamanlar çok zorlandık haliyle.Hem okul hem iş biraz yorucu geçiyordu.Fakat sonrasında ben okulu açığa aldım.İşi biraz daha devre alıp ilerletmeye başladım. Ertuğrul benden önce reşit olduğu için yasal hak onundu ama geride kalan tüm işlerle ben ilgileniyordum. 

EREN:PEŞİMDEKİ KORKULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin