Selaam! N'abersiniz?
Eh aylardır otuz üç otuz üç dedik, buyrun bakalım otuz üç...
Keyifli ve sabırlı okumalar.. :)
Bölüm Şarkıları;
Sevda Deniz Karali-Gözlerin
Canozan-Sar Bu Şehri
Nilüfer-Kavak Yelleri
Sezen Aksu-Kurşuni RenklerOysa ne çok ağladım ben bir damla yaş dökmeden.
~Özdemir Asaf
⚖️Derin bir nefes verip kapıyı tıklattım. Neşeli bağırışlar geldi kulağıma, tebessüm ilişiverdi dudaklarıma.
"Anne!" Dedi Mayda bir anda bacaklarıma sarılıp. Sarı saçlarına takılmış kocaman beyaz bir kurdele ve güzel bir elbise vardı üzerinde. O kadar güzel ve tatlı olmuştu ki tebessümüm kahkahaya dönüştü.
"Aşkım," dedim yere eğilip. "Çok güzel olmuşsun!"
Elinden tutup döndürdüm etrafında. Boynuma atladı Mayda, kucağıma alıp ayağa kalktım.
"Dedesi getirmiş annesi," dedi Güldane Yenge. "Biz de size sürpriz yapalım dedik."
Görüp beğendiği ne varsa alıyordu Cevdet Baba. Hiç boş bırakmazdı Mayda'yı. Emekli olduğundan beri tek işi Mayda'yı parka çıkarmak, dondurma yemeye götürmek, dışarı çıkarıp beğendiği şeyleri almaktı.
"İyi yapmışsınız," dedim gülümseyerek. "Ben kaçıyorum yenge, var mı istediğin bir şey?"
"Yok kuzum," dedi Güldane Yenge hemen. "Pazara çıkacağım, bir ihtiyacınız var mı?"
Başımı salladım iki yana. Teşekkür edip merdivenlerden çıkarken "Cevdet Deden sana ne güzel bir elbise almış," dedim Mayda'yı öpüp. "Prenses gibi olmuşsun." Kapıyı açıp ayakkabılarımı çıkardım, Mayda kucağımdan inmiş kendisi kadar olan çantamı içeriye taşımaya çalışıyordu.
Sarı buklelerinden alnına dökülen bir kaç tutamı geriye attım. Sıcaktan al al olmuş yanakları ve ışıldayan mavi gözleri ile çok sevimli gözüküyordu. Yakalarının ucunda işlemeler olan bu elbise, oldukça eski duruyordu.
"O deyyil kiii," dedi Mayda bilmiş bilmiş. "Erhan Dedem almış bana bunu. Senin elbisenmiş anne."
Durdum birkaç saniye. Mayda düşüncelerimin beni ele geçirmesine izin vermedi. Bacaklarıma yapışıp "Babam ne zaman gelecek?" Diye sordu.
Baban günahımı vermeyeceğim insanları benden habersiz havaalanından alıp bizi insanların diline düşürüyor diyemezdim. Çok sinirliydim Kerem'e. Olay Nilay'ı alması değildi, haber vermemesiydi. Ben gitmeyeceksin diye kıyameti kopartacak bir kadın değildim, biliyordu.
Odasına uğramıştım çıkmadan önce, yoktu yerinde. Onur'a sorduğumda olay olduğunu söylemişti. Biraz daha ufak atmalıydı, anlaşılıyordu çünkü.
"Biraz daha işi varmış," dedim yutkunurken. "İstersen elbiseni çıkaralım, baban gelince tekrar giyeriz olur mu?"
Başını salladı iki yana. Odasına girdi sonra. "Ben oyun oynucam anne."
Bilmiş bilmiş tavırlarla konuşması çok hoşuma gidiyordu. Güldüm bu haline. O oyun oynarken üzerime rahat bir şeyler giyip yemek hazırlamaya başladım.
Yemek hazırlarken yedi kez aramıştım Kerem'i. Mayda çok acıkınca ikimiz yaptığım makarnadan yemiştik. Saat dokuzu geçmişti. Telesekreterin sekizinci kez telefonun kapalı olduğunu belirten robotik sesini duyduğumda telefonumu koltuğa fırlattım. Sinirlerim bozulmuştu artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ ASALETİ: HÜZÜNGÂH
Ficțiune generală*şiddet ve olumsuz ögeler içerir.* Yakın arkadaşı Kenan'ın yanında olmak istediği için Van'daki görev yerinden ayrılıp Çanakkale'ye yerleşen Cumhuriyet Savcısı Hazin Efil İpekçi; yeni adliyesinde hem meslektaşı hem de üst kat komşusu Kerem Yıldırım'...