0

168 13 14
                                    

Okyanus...

Yakıcı güneşin yavaşça kendini karanlığa bırakmasıyla, uçsuz bucaksız bir ışık huzmesi gibi görünüyordu.

İçinde olmak istiyordum....

Bu bunaltıcı sıcaktan kurtulup, serin suda benliğimi kaybetmek...

Dakikalardır konuşmadan okyanusu seyrediyordum. Dalgaların sesini dinleyip, bu muhteşem yerin dinginliğiyle huzur bulmaya çalışıyordum.

Gözlerimi "Hadi ama Eunseok, nereye bakıyorsun? Dans edelim!" diyen yanımdaki sarışın kıza çevirdim.

Sırnaşıp, ellerini vücudumdan almıyordu. İstediği şeyi biliyordum. Onu yatağıma almamı...

Ardından Sungchan'ın "Hey, Eunseok neyin var dostum, kafan mı güzel?" diyen sözlerine ve kahkahasına kitlendim. Evet, başım dönüyordu ve kafam çok güzeldi. Saatlerdir içiyorduk. Yanımızdaki kızlar ise bizden daha çok içiyorlar, dans edip edepsizce bize sokuyolardı.

Anton...
En yakın arkadaşım
Ve Sungchan...
En iyi kötü arkadaşım

Bu tatil üçümüze de iyi gelmişti. Bu özgür ortamda bir haftadır yiyor, içiyor, her gün başka kızlarla eğleniyor ve zıvanadan çıkıyorduk. Dostlarımı seviyordum... İçlerinden en yaramazı ben olsam da, bugün aldığım hapların etkisiyle olduğunu düşündüğüm garip bir hal vardı üzerimde. Yine de buna rağmen bu iki serseri sayesinde bugün bile çılgınlıklarımızda sınır tanımıyorduk.

Saatler ilerleyip zorla da olsa kızları gönderdikten sonra, üçümüz de kahkahalar eşliğinde sohbet ediyorduk. Sungchan ve Anton zil zurna sarhoştular. Arada saçma sapan şarkılar söyleyip gülüyorlardı.

Bakışlarımı tekrar okyanusa çevirdiğimde yanımdaki haraketlilik ile göz ucu ile oraya doğru baktım. Sungchan'ın kardeşi Karina'da bize katılmıştı bu tatilimizde. "Neyin var?" diye sorduktan sonra önündeki dolu bira şişesine gözüm kaydı. Hiç içmemişti. Sorusuyla tekrar önüme döndüğümde başımı iki yana sallayarak. "Hiçbir şey." dedim ve ardından ayağa kalktım ve karavana doğru yürüdüm.

***

Saat çoktan gece yarısı olmuştu ve ben hâlâ uyuyamıyordum. Etrafıma baktığımda herkes dağılmış bir halde uyuyordu başımı iki yana sallayıp karavandan dışarı çıktım.

Dışarı çıktığımda, zayıf bir inleme sesi geliyordu hızla adımla sesin olduğu yöne doğru yürümeye başladım. Ses gittikçe daha yakından ve yankılı geldiğinde ise küçük bir mağaranın önündeydim.

Kamp kurduğumuz yerin biraz ilerisinde, normalde önünden geçilince fark edilmeyecek bir şekilde yeşillik ile sarmalanmış girişi olan bir mağaraydı. Yavaş adımlarla mağaranın girişine yanaştım ve sessiz bir şekilde dinlemeye devam ettim; ama ses kesilmiş, yerini su damlarının düzenli bir şekilde taşa vurma melodisi almıştı. İçeriye girip girmemekte tereddüt etsem de bir inleme sesi daha duyduğumda mağaraya gireceğimden emindim. Ve birkaç dakika sonra gelen inleme sesiyle, hiç düşünmeden girişten geçtim.

İçerisi tahmin ettiğim gibi karanlık ve küçük değildi. Bir oda büyüklüğünde yosun ve nemle kaplı tipik bir mağaraydı. Biraz daha ilerleyip mağaranın kör noktalarına doğru yürüyor, aynı zamanda mümkün olduğunca sessiz haraket etmeye çalışıyordum.

Ses yoktu ve karşıma mağaranın bittiğini gösteren duvar çıkınca yanıldığımı düşünüp, çıkışa ilerlemek için arkamı döndüm. Bir iki adım attıktan sonra sağımdan gelen tıkırtıyla olduğum yerde kalarak, başımı yavaşça sesin geldiği yöne çevirdim.

Ve onu gördüm...

Şaşkınlığımdan öylece ona bakıyordum. Olduğum yerde kalkalmamın sebebi ve konuşamamın sebebi neydi?

Okyanus...

Dile getiremedeğim ve aklımdan geçen tek şey buydu...

Okyanus gibiydi gözleri... Okyanus bile bu kadar derin değildi belki...

Çaresiz ve yalvaran bakışlarıyla bana bakıyordu. "Yardım et..."

Bakışlarımı tekrar ona çevirdim. Yorgun ve bitik halde görünüyordu. Yerden destek alan elinin titremesiyle zorlukla oturabildiğini anlamıştım. Ben onu incelerken başını kaldırıp bana baktı. Aynı anda gözleri kayarken, kendinden geçmek üzere olduğunu fark edip, aramızdaki mesafeyi kapatarak omuzlarıdan yakaladım, başı arkaya düşmüş, çoktan bayılmıştı. Ve teni... Tanrım buz gibiydi... Donuyordu...

Onu hızla kucağıma alıp mağaradan dışarı çıkardıktan sonra yavaşça vücudunu yere uzattım. Ve üzerimden tişörtümü çıkartıp yere yatırdığım güzel çocuğa giydirdim. Tişörtüm sandığımdan daha büyük gelmişti.

Boynundan ve bacaklarının altından kollarımı geçirdikten sonra tekrar kucağıma alıp yol kenarına park ettiğim arabama ilerledim.

Biliyordum, çocuklar beni sabah göremeyince endişeleneceklerdi ama bu güzel çocuğun acilen hasteneye götürülmesi gerekiyordu...

Bu hikaye çok sevdiğim bir kitabın uyarlamasıdır.

mermaid, eunbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin