"Size dönen bütün silahlara karşılık kendi canımı ortaya koyuyorum. Ve karnınızdaki bebeğin babası olmak istiyorum."
.......
'Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa ölürler...!'
~🌙💙~
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
'Yarım kalan insanlar, yarınlara inanmazlar...!'
~💙🌙~
Korku bir seçenekti. İnsan ise daima korkuyu seçen tek yönlü bir varlık. O korku her ne ise hayatı şekillendirir, insanı büyütürdü. Engel olunamazdı. Tıpkı boyun borcu misali her an her saniye ortaya atılan tek seçenek korkmaktı bizim için. Korkaktık. Çocukken, gençken ve yetişkinken. Biz hep korkak olacaktık.
Önüme atılan tek seçeneğe sığındı kalbim. Korkuyordum. Kesilen silah seslerine rağmen deli gibi çarpan kalbim dışarı çıkacak kadar hızlı ve sesiydi. Sussun istiyordum. Beynim, aklım, işlevim tamamen ondan uzaklaşsın. Elim o sıcaklığı unutup geri çekilsin. Alnım benimkine kıyasla daha yavaş atan o kalbin üzerinden uzaklaşsın. Bana siper olan bedeni önümü açsın. Avuç içimdeki sıcaklık kan olmasın!
Sert bir nefes verdi saçlarım arasına. Tüm bedenim karıncalanmış haldeydi. Zangır zangır titreyen bacaklarım yerde olmama rağmen dermansız ve beni taşıyamayacak kadar sızısız. Dışarıdan sesler duyuluyordu. Koşuşturma sesleri, konuşma sesleri. Lakin benim kulağım bir tek usul usul atan o kalbin her ritmini ezberleyecek kadar dikkat kesilmiş haldeydi. Neden bu kadar sakindi ki kalbi? Benim kalbim maratona koşarken o neden bu kadar sakindi?
Sertçe yutkundum. Aranızda yayılan ölüm sessizliği başıma ağrı verirken buna dayanamayarak alnımı çok hafif hareket ettirdim. Lakin bir anda sırtımda ve belimde derin bir iz bırakan eller hızla kollarıma tutundu. Aynı hızla beni kendi isteği ile yapıştırdığı göğsünden ayırdı. Daha ne olduğunu bile sorgulayamadan gözlerime tutundu kahveleri. Usul usul atan kalbine rağmen endişeyle baktı gözleri. Önce yüzümde ardından bedenimde hızla gezindi. Bir saniye sonra aradığını bulamayıp rahat bir nefes verdi. Belli belirsiz bir fısıltı dudaklarından çıkarken "Çok şükür." dediğini duydum.
Yavaş yavaş gelen bilincim ile usulca hareket ettirdim omzunda bekleyen elimi. Tam o anda hızla bileğime tutundu buz gibi eli. Tam önümde eğilerek avuç içimde olan gözlerime odaklanmaya çalıştı kahveleri. "Bakma!" dedi. İzin verdi aklım. Ona baktığım anda bileğimde duran eli hızla elimi kendisine çekti. Avuç içim sağ bacak üstünü saran siyah pantolonunun üzerine temas etti. "Orada hiç bir şey yok." dedi. Aynı anda pantolonuna sürtündü avuç içim. Kesik bir nefes daha aldığımda ciğerlerime sıkıştı aldığım tüm oksijen. Gözlerime en içten şekilde bakan kahveleri beni her şekilde her şeye inandırabilecek bir yükle durdu karşımda. Ağır gelen her acı bir bir o gözlere haykırdı. Göz pınarları dermansızca doldu taştı. Yanağımı boydan boya saran o ıslaklık sızısını bırakarak aşağıya doğru süzüldü.
"Bir şey yok." diye söylendi beni ikna etmek istercesine. İnanmayacağımı bile bile çabası acı verdi kalbime. Lakin ben yine de inanmak istedim. Avuç içimdeki ıslaklığın varlığını en derin şekilde hissediyor olmama rağmen. Oradaki yokluğuna inanmak istedim. O kahvelerin çabasına canım yana yana inanmak istedim. Lakin engel olamadığım bir dürtüyle omzuna doğru kaydı gözlerim. Yine izin vermedi bakmama. Bu sefer boştaki eli saçlarım arasına yerleşti. Aynı saniyelerde yanağım diğer omzuna denk gelecek şekilde yatırdı başımı. Derin bir nefes aldığını şişen göğsünden anladım. Avuç içim hala pantolonu üzerindeydi. Kalbim artık haykırıyordu. Ciddi manada sessizleşen her kelimemi kalbim haykırıyordu.