"Size dönen bütün silahlara karşılık kendi canımı ortaya koyuyorum. Ve karnınızdaki bebeğin babası olmak istiyorum."
.......
'Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa ölürler...!'
~🌙💙~
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
'Ve ölüm, kurtulmak için gerekliydi...!'
~💙🌙~
Bir döngü içerisindeydik hepimiz. Aynı döngüyü takip ederken aynı hayatları yaşadığımızın farkında olmadan.
Önce doğardık. Sonra düşe kalka büyürdük. Yaralar alırdık belki çocukken. Belki de güzel günler geçirirdik. Ama akla kazınan o acı anlar herkesin ortak noktası olurdu.
Genç olurduk hepimiz. Triplerimiz, aksiliklerimiz olurdu. Yine de büyümeye devam ederdik. Yetişkin olur başka sorumluluklar alınırdık üzerimize. Yaşlanmaya devam ederken bir bir kaybederdik etrafımızdakileri. Sonra da kaçınılmaz sona gelirdik. Ölüm!
Hep böyledir. Doğar, büyür ve zamanı gelince göçer insan bu dünyadan.
İnsan, yolun sonunu bilmesine rağmen hiç bir şey yokmuş gibi devam eder yürümeye. Geçilen engellere rağmen kaçınılmazdır o son. Yine kaçar insan.
Sonunda öleceğini bilmesine rağmen ondan kaçmaya devam eder!
Neydi bu döngü? Neden kaçardı ki insan ölümden. Zamanı gelince kendisini eliyle koymuş gibi bulacağını bilmesine rağmen. Neydi bu yaşamak için verilen savaş. Nedendi herkesten, her şeyden kaçmak.
Kalbimde var olan acılar gün yüzüne çıkarken bir kez daha burun buruna geldim ölümle. Ama bu sefer hedefi ben değildim!
Hedefi canımın canıydı!
Acı dolu bir nefes bıraktım ortama. Parmak uçlarıma çiçekler kazıyan bedenin bana verdiği acı düğüm düğüm etti duygularımı. Bir bıçak misali en derine girdi o acı. Keskin kalıntısı üzerimde!
Her şey, herkes bir anda son buldu. Bir ben kaldım bir de parmak uçlarıma yangın misali çöken kan. Olduğu yeri yakarken bir bir döküldü yaşlarım. Kendi kanım olması için yalvardım içimden. Ama bir o kadar da emindim. O kan benim değildi! Canımın canı olana aitti!
"A-bi!" dedim. Kendi kulaklarım bile duymadı bu haykırışı. Ama çaresizce o duysun istedim. Ne kadar muhtaçtım duyulmaya.
Oysaki ben asla duyulmayandım.
Kendi sesimin tonunu bile unutandım!
Benim yegane cezamdı duyulmamak!
Bir bir dökülen yaşlarıma inat çıkmadı beklediğim hıçkırıklar. Sessiz sessiz kabullenmek ise ne acı.
Gözlerimi kapatmak istedim. Yere bir bir dökülen o sıvının her damlasını izlememeyi istedim. Zorladım göz kapaklarımı. Benim tam da şuan göçmem gerekirdi. Başkasının göçmesini izlemek değil.
Görmek ne acı bir durumdu!
Üzerimize sıkılan kurşunları keskin sesi yok oldu bir anda. Zifiri bir sessizlik ortama çökerken acı bir inleme daha döküldü ortama.