Keyifli okumalar.
Büyük bir şok yaşıyordum.
Bacağımda artan sızıyla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Elinde silah tutan cüsseli beden sert sesiyle "Kahretsin!" dediğinde eş zamanlı artan acıdan dolayı çığlığı bastım.
Bana çarpan bedenin varlığı büyük hızda kaybolurken elinde silah tutan adam iri cüssesiyle önümde bitti. Gözlerim acıdan dolayı dolarken kendimi yere atıp ağlamaya başladım.
Lanet! Lanet! Aşırı acıyordu bacağım. Elimle oraya dokunduğumda elime bulaşan kanı gördüğümde korkarak daha çok ağlamaya başladım. "Ölmek istemiyorum, ölmek istemiyorum."
"Ölmeyeceksin lan sus." Beni silahla vuran adam sertçe uyardığında canımla cebelleşirken böyle demesi çocuk gibi çığlığı basıp ağlama isteğimi tetikledi.
Dudaklarımın içini kemirip ağlamamı engellemeye çabalarken silahlı adam eğilip beni kucağına aldı söylenerek. "Gerizekalı Doğan, bir çocuk vurmadığımız kaldı senin yüzünden."
"Acıyor acıyor öyle tutma." dedim kesik sesimle. Kan kaybından bayılacaktım şimdi kesin. Beni kolayca taşıyan bedene baktığımda erkeklik gururum sekteye uğradı. Çok mu hafiftim? Bu adam mı güçlüydü?
Adam sabır çektiğinde dudağımı büzüp kafamı göğüsünden kaldırarak bacağıma baktım yarı açık gözlerimle. "Çok kanıyor." Dedim. "Ölecek miyim?"
"Ölmeyeceksin çocuk."
"Beni nereye götürüyorsun? O silahla neden vurdun beni?" Beni vurmak istemediğini biliyordum ama belki o adamı vurma sebebini öğrenmiş olurdum. "Doktora." dedi sadece.
"Bacağım uyuşuyor." dedim kayan kelimelerle. Resmen hayatımda ilk defa baygınlık geçiriyordum. Hiç güzel bir his değilmiş.
"Kaç yaşındasın?" Merak ettiği için mi yoksa öylece konuşup biraz daha dayanmam için mi soru sormuştu anlamdım.
Duran beynimle bir süre düşündüm. Kaç yaşındaydım ben?
Liseyi bitirirken 17 buçuk yaşındaydım. Vee şimdi lisenin bitiminden 9 ay falan geçmişti. Ben ocak ayında doğduğuma göre.. "18 buçuk yaşındayım!" dedim mutlulukla.
Kafayı mı yemiştim yoksa bu adam narkoz mu vermişti bana? Ama bacağım hala ağrıyordu. O zaman ben kafayı yemiştim. Gözlerim yine dolarken "Senin yüzünden bacağımı kesseler ben de senin sikini keserim!" dedim çirkefleşerek. Sesimi sert çıkarmak istesem de gözlerim kapanmaya başlıyordu kendiliğinden.
Yürüdüğü için başım dakika bir göğsünde oynarken yorgun sesimle "Off düzgün yürüsene." dedim. Hem beni vuruyor hem de iyileştirmek yerine ayran gibi çalkalıyordu.
Bacağımın uyuşması artarken "Ölmek istemiyorum." diye mırıldandım kafamı göğsüne sürterken.
Sertti göğüsü. Rahat etmediğim için gözlerim yine açılırken "Offf, bayılsam da rahatlasam." dedim.
"Kapa çeneni yoksa silahı ağzına sokar bu sefer isteyerek son veririm eceline."
Bağırmasıyla kucağında irkilirken sinirle karşılık vermek yerine tükenmiş enerjimle suspus olmuştum. Gözlerim gerçekten kapanırken kafam göğsüne düştü. Birkaç saniye sonra bilincimin kapandığını anladım.***
Gözlerimi kırpıştırıp açmaya çalıştım. Uyanmıştım. Bilncimin geri gelmesi bana göre uzun sürmemiş olsa da kim bilir kaç saattir kapalıydı. Hafif açılan gözlerimi etrafta gezdiriğimde tahmin ettiğim hastane odasında değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Tarlası
General FictionAilesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.