Keyifli okumalar.1 hafta sonra...
İki gündür Ordu'daydım. Bu İki gün boyunca yerleşme, ev temizleme gibi gerekli işler yüzünden fındık tarlasına gidememiştik. Ama bugün tam yerleşmiş olmasak da annemin işleri tamamen halletmesini beklemeden ben ve babam bu sabah erkenden uyandık.
İşe ikimiz annemden önce başlayacak şekilde planladık. Benim için hoştu. Annemin bu yaşından iş yapması zaten zoruma giderken bugün gelmemesi mutlu bile etmişti beni. Annemin yaptığı kahvaltıyı beraber yedikten sonra ben daha vaktimin olmasının bilincinde ayaklanarak dışarı çıktım.
Hoş bir hava eserken Ordu'nun Niğde kadar sert ve sivri bir soğuğa sahip olmaması bu şehri daha katlanılır hale getirmişti. Niğde yaz ayının ortasında bile yağış ve soğuk gören bir yerdi.
Ordu'nun sert olmayan soğuğu eşliğinde hırkama sarınarak çevreyi tanımak amaçlı biraz turladım. Şehrin boğucu havası yerine bu sakinlik daha çok hoşuma gitmişti. Annem haklı olabilirdi galiba. Burayı belki de Niğde'den daha çok severdim.
Biraz daha temiz havanın keyfini çıkarırken babamın sesini duydum. "Enes boş boş dolanma! Gel, gidiyoruz işe." Gıcık adam.
Kafamı sallamakla yetindim sadece. Giydiğim siyah botun eşliğinde adımlarımı eğri büğrü yolda atarak babamın yanına vardım. Tarla yakın olduğu için yürüyerek gidecektik her zaman. Bunu düşünürken bile yoruldum. Keşke bu kadar üşengeç olmasam.
Babam ile yan yana yürürken "Fındıkları nasıl toplayacağım ben?" diye sordum. Babam beklemeden "Tarla sahibi öğretir sana. Zaten yerdeki fındıkları topla, çuvala koy yeter." diye cevapladı beni. Tepki vermeden yürümeye devam ettim. Yaklaşık beş dakika sonra vardığımız fındık tarlasıyla iç çektim. Koca bir yarım yılımı burada geçirecektim.
Babam dün tanıştığı tarla sahibiyle sohbete başladığında misafir çocuğu gibi ayakta onların konuşmasının bitmesini bekledim. "Bu genç oğlan senin değil mi?" Konunun bana dönmesiyle kafamı onlara çevirip sohbete odaklanmaya çalıştım.
"Evet, bu benim oğlan. Bugün çalışmaya başlayacak benimle. Daha önce değil fındığa, tarla bile görmedi. Ona göre davran ha. İki güne kavrar işi, zekidir zaten." diye övmeye başladı beni, göze batmamı istemiyordu. Adam gözleriyle beni süzdüğünde "Adın ne senin?" diye sordu. "Adım Enes, abi." Sorusunu yanıtladığımda kafasını salladı.
"De haydi hazırlanın o zaman. Size işi öğreteyim kavradıktan sonra başlarsınız toplamaya." Babam onayladığında ikisinin peşinden yürüdüm ben de. Uykum vardı...
Yarı açık yarı kapalı gözlerimle eğri yolu yürürken esnedim. Esneme sesim yüksek çıkmış olacak ki, ses ikiliye gittiğinde babam bana ters bir bakış attı. İşe yaramaz, tembel biri gibi durmamı istemiyordu. Umrumda değildi, her türlü toplayacaktım o fındıkları.
"Bak yeğenim, sen daha çocuk gibi durduğun için bir de daha yeni olduğun için elinin uzandığı fındıkları ve yerdekileri topla, sepete koy yeter. " Kafamı salladım. "Tamam abi."
Çol geçmeden eldivenlerimi takmış başlayan mesaiyle yerdeki fındıkları uykulu halimle toplamaya başladım. Arada bir esnemek daha çok uykumu getirirken uyuşuk ve sinirli halimle sonsuz gibi gelen fındıkları toplamaya devam ettim.
Ağaçlık alanda olduğumuz için yerdeki fındıkları toplarken böcek görme ihtimaliyle ekstra bir dikkat içindeydim. Hiç sevmezdim bu sürüngenleri. Aklıma doluşan yılanlarla ağaçtaki dalları sallayarak fındıkların dallardan düşmesini sağlayan babama baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Tarlası
General FictionAilesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.