Keyifli okumalar.
Medya Pars.
Fatime ablaya karşılıklı mutfak masasında oturmuş sohbet etmeye başlamıştık. Daha doğrusu onunla konuştuğum andan beri mahcupca özürler diliyordu yaralandığım zaman benimle düzgün ilgilenemediği için.
Zaten üç gün ölü gibi yattığım için ilgi vermesine gerek yoktu aslında. Hem o ne yapablirdi ki?"Bir anda sinirle içeri girince birinin başı kesin ve net yandı dedim. O kişi sen olunca şaşırsam da karşı çıkacak kadar cesur olamadım be Enes oğlum."
Fatime abla mahcup halinden çıkmadan yine kendi kendin üzgün olduğunu belirttiğinde "Ay abla tamam dedim ya. Sorun yok. Hem sen ne yapabilrdin ki kendini suçluyorsun. Üzülme, geçti işte." dedim ifadesini düzeltsin diye.
"Haksız yere günahını aldı Pars bey..." dedi üzgünce yüzüme bakıp.
"Abla kendisi bu kadar üzülmemiştir ya, takma artık kafana." Bu konunun uzaması canımı sıkmaya başlamıştı.
"Olur mu öyle şey oğlum? Hatalı olsa da yaşaman için 14 tüp kan verdi sana. Kanı verdikten sonra ayakta duramadı bir süre. Haklı demiyorum tabii ama pişman olduğu belliydi. Sadece pişmanlığını gösterememiştir belki." dalgalı ve yer yer ak tellerle donatılmış kısa, kumral saçlarını kaşıdı konuşurken.
Ama takıldığım nokta Pars'ın bana kendi kanını vermiş olmasıydı.
"Bana kanını mı vermiş?" dedim şaşkınca. Oysa günahını bile vermeyeceğinden şüphe ettiriyordu bazen.
"Evdeki kimseyle kanın uyuşmayınca kendi kanını verdi. Bilmiyor muydun?" Şu ana kadar nasıl öğrenmediğime şaşırmış gibiydi. Ama kimse bunun hakkında bir şey söylememişti bana. Ben bile öleceğimi düşünmüştüm göğsümden vurulduğum an. Hâla nasıl yaşadığıma dair şaşkınlık vardı üzerimde. Demek bana kanını bağışladı diye hayattaydım hâla?
"Kimse demedi bir şey." dedim süren şaşkınlığımla Fatime ablaya bakarken.
"Akıllarına gelmemiştir belki oğlum. Zaten Pars bey yaptığı iyiliklerin herkesçe bilinmesini istemiyor, bazıları gibi gösteriş için yapmıyor." Sen de ne övdün abla bu adamı sanarsın kanatsız melek. Ha biraz daha övse cennetten düştüğüne emin olacaktım.
"Anladım abla." diye mırıldandım. Mutfak masasında oturduğumuz için geniş olan mutfağın kapısından yürüyerek çıkan Pars'ı ve peşinden gelen ismini bilmediğim bir adamı ile salondan çıkarken gördüm.
Belli etmesem de bir kulağım ve gözüm her an ailemin gelip gelmediğine dair haber bekliyordu. Şimdi onu çıkarken görünce acaba ailemden haber mi geldi diye bir soru düştü zihnime. "Abla ben bi' hava alayım." dedim aceleyle ayaklanarak mutfaktan çıkarken.
Adımlarım Pars'a yetişmek için biraz hızlı olduğu için bir kaç saat önce doktor Ferdi'nin göz attığı yaram sızladı. Ama artık alıştığım için bu sızıyı umursamadan daha hızlı yürüyüp "Bekle." dedim düzensizleşen soluklarımla.
Dik duruşuyla yürürken sesimi duyduğunda kafasını çevirip bana doğru baktı. "Nereye gideceksin?" dedim meraklı çıkan sesime engel olamadan sorarak.
Bu soruma karşı tek kaşı kavisle yukarıya doğru kıvrıldı. Bu tek kaş kaldırma işi hep havalı geliyordu bana ben yapamadığım için. Ama o yaptığında havalı değil de gıcık durduğunu fark ettim. Ya da ben heriften hoşlanmadığım için her yaptığı hareket batıyordu bana.
Bence iki seçenek de doğruydu.
"Ne oldu, ne yapacaksın?" Ben konuşmadığım için sorgulayıcı bakışlarını keserek sordu kıymetli vaktini daha fazla harcamayayım diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Tarlası
General FictionAilesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.