8

4.1K 304 120
                                    

Keyifli okumalar.

2 hafta sonra...

Adımlarımı alışma aşamasında olduğum ilçenin içinde atarken lise arkadaşımın okul bittikten sonra ayda bir konuşmak için telefon ettiği sohbeti dinliyordum.

"Ya kanka Ceylin çok dobra kız amınakoyayım. Her adım attığımda yüz vermemesi hem çekici hem de sinir bozucu olmaya başladı valla. Ne yapacağımı da bilmiyorum. Aşk bu kalbinden atsan atılmaz satsan satılmaz. Lan beni sevdiceğimi niye satayım amınakoayayım!"

İçimi bayan arkadaşımın aşk hayatını isteksizce dinlerken "Kanka işim çıktı, seni sonra arasam olmaz mı ya?" diye geveleyip kapattım yüzüne aramayı. Ayda yılda bir arıyordu, bana sevdiği kızı anlatıp kapatıyordu pezevenk.

Acısını artık belli etmeyen bacağımla Ankara'nın nemli havasında yürümeye devam ederken babamın satın aldığı evi gördüm sokağın ilerisinde. İki haftadır olduğu gibi bu sokağa her adım atsam, acaba Pars'ın peşimize takmış olduğu adamlar buraya uğradı mı diye merak ve endişe duyuyordum.

Pars bizi iki haftadır aramamıştı, yani fark etmemişti galiba. Fark etmişse de babamın dediği gibi peşimize düşecek kadar yüksek bir miktar değildi onun için bu para belki. Yine de acaba bizi bulmuş mu diye korka korka adım atıyordum hep bu sokağa.

Yine bu korku hissine kapılmışken gözlerimi arada gezdiriyordum biri bana bakıyor mu diye. Resmen iki haftadır paranoyak gibi geziyordum ortalıkta. İlk hafta ise önemli olmadığı sürece dışarı bile çıkmıyordum.

Babamın dediği gibi olmuştu çoğu şey. Eklediği o çift sıfır ona milyonlar kazandırmıştı. Aldığı o paradan sonra hiç beklemeden üç uçak bileti almıştı. Eve hızla gelip bizi aldığı gibi kıyafetlerimizi hazırlanmamızı söyleyip havalimanına götürmüştü beklemeden. Ve dediği gibi ev almıştı Ankara'da. Kalan parayı ise güvendiğini söylediği birine faiz olarak vermişti. Ayda bir faiziyle parasını yiyecekti ve kimsenin çalışmasına gerek kalmayacaktı.

Ev eşyalarını annem hevesle istediği gibi seçiyordu. Herşey hoş, güzeldi de bu paranı bize helal olacağını hiç sanmıyordum. Mafyayı dolandırmıştı babam resmen! Şeytanın bile aklına gelmezdi o çift sıfırı eklemek. Onun kafası bir piçliğe çalışıyordu zaten.

Yürüye yürüye apartmanın içine giriş yapıp 12. katta olan evimize ulaşmak için boş olan asansöre girip düğmeye basarak yukarı çıkmaya başladım.

Asansörün ulaşması için saniyelerin geçmesini beklerken açılan kapıyla derin bir soluk verip evimizin olduğu daireye gittim. İki yedek kilit tek olduğu için bende yoktu. Biri annemde biri babamdaydı. Zaten evden çıkarken haberleri olduğu için onlar eğer çıkarlarsa kilidi kapı süsünün arkasına koyuyorlardı.

Kapı zilini çaldıktan saniyeler sonra annem yazmasız saçlarıyla açtı kapıyı. Benim geldiğimi kapının deliğinden görmüş olmalıydı. "Hoş buldun yavrum." Eğilip ayakkabı bağcığımı açarken "Hoş buldum." diye mırıldandım.

İçeri geçerken ferah ve yeni evin güzelliğine göz gezdirirken
"Babam evde yok mu?" Anneme sorarca baktığımda "Şu parayı faiz verdiği adam sorun çıkarmış, onunla konuşmaya gitti galiba. Çıkarken çok sinirliydi. Sormaya korktum."

Kafamı salladım. Eline geçtiği parayı değerlendirmek isterken yine parasına el koymuş olmalılardı. Bunu çoğu kez deneyimlemesine ve borca batmasına rağmen millete güvenip parasını borç olarak faiz verdikten sonra millet parasını kaçırınca çulsuz gibi kalıyordu ortada hep. Ha bankaya verse en azından güvenli bir yerde olurdu.

Milyonları, güveniyorum deyip adamlara vermeden önce kafasını çalıştıracaktı. O kafa zaten şerefsizlik dışında başka şeye çalışmıyordu ki.

Geniş ve ferah salona geçerken koltuğa yayılıp klimanın tadını çıkardım. Elime aldığım telefonda sosyal medya hesabımda gezinirken annem önüme sehpa çekip hazırladığı meyve tabağını önüme koydu.

"Al ye biraz, vitaminsizlikten rengin solmuş." Meyve tabağında sevdiğim meyveler olduğu için itiraz etmeden çatalı elime alıp soyulup, dilimlenmiş muza batırdım. Hem telefonla uğraşıp hem meyve yerken annem de kendine hazırlamış olduğu çayı yudumlayıp televizyondan açtığı bayıcı bir hint dizisi izliyordu.

Gözlerim acıyordu. Böyle sakin bir ortamda uykum gelirken son bir elma dilimini ağzıma atıp, koltukta uzanıp kafamı sert koltuk yastığına koydum. Şu an taş olsa umursamadan kafamı koyup uyurdum. "Kalk yatağında yat Enes."

"Anne klima yok odamda. Burada uyuyayım biraz." diye mırıldandım ağzımın içinden. Bunu dedikten sonra televizyonun sesinin biraz kısıldığını fark ettim. Annemin bu küçük davranışı kalbimi ısıtırken iki yana kıvrılmış dudağımla uyumaya başladım.

Annemin telefon zil sesini ilahi olarak düzenlemesi yüzünden aniden sesli çalan Arapça ilahiyle yüzümü buruşturdum sese. Annem uzun uzun kimin aradığına bakarken içimden homurdandım. Düzgün okuyamıyordu harfleri gözü kötü gördüğü için.
Umursamadan gözlerimi geri kapattım.

"Efendim Kemal." Annem kulağında telefon ile uyuduğumu düşündüğü için çok sesli konuşmadan cevap verirken "Adam parayı kaçırdı ve yok oldu yani?"
Kaşları çatık aramayı dinlerken "Ulan kaç yıldır bir işi de düzgün becer be adam. Gitti tüm paralar yani.."
"Peşine düşsen nerden bulacaksın adamı Allah'ın gereksizi?"

Annem sinirle konuşurken çalan kapı yüzünden zaten açık olan gözlerimi sinirle kapatıp ayaklandım. Babam gelmiş olmalıydı. Adımlarımı yere sürte sürte kapının kolunu tutup açtığımda babam yerine gördüğüm iki iri yarı adamla gözlerim irice açıldı. Anlık gaflette düşünmeden açtığım kapıya takım elbise giymiş iri kıyım duran bu iki adam dayanmıştı.

Bana doğru atıldığında kapıyı tutup tekrar kapatmaya çalıştım ama sert ifadeli adam ayağını kapının önüne sokup, kolumdan sertçe tuttuğu gibi beni içeri doğru itti. "Kemal kapıya iki adam dikilmiş, Pars Kalender'in adamları olmasın?" Annemin endişe doku sesi kulağıma geldiğinde küfür ettim içimden.

"Enes Akay, Pars abinin paralarını soyup çaldığın için geldik buraya. Ya paraları kuruşu kuruşuna verirsin ya da Pars abi sike sike alır? Paraları vermek için hâla şansın var."

Adamın soğuk ve tehdit dolu sesiyle yutkundum. "Paraları bende değil." diyebildim. "O zaman sike sike alırız koçum." Belinde olan silahı ceketini çekerek gösterdi. "Yalan söylemeden paraları getir." Boynumdan soğuk terler akarken yutkundum tekrar. "Gerçekten bende değil paralar." 

Adam sinirle elini kaldırıp tokat atacakken gözlerimi yumdum sıkıca, gelecek olan vuruşu beklerken. "Abi yapma, Pars abi çocuğa ve ailesine dokunmadan halledin dedi. Eğer paralar yoksa onu getirin bana demişti."

Sıkıca kapattığım gözlerimi açıp onlara baktım. "Madem paralar yok, o zaman götürelim şunu Pars abiye." Baskın sesiyle konuştuğunda ne yapacağımı bilemez halde titreyen parmaklarımı yumruk yaparak sıktım.

"Ailesini de götürecek miyiz abi?"

"Pars abi çocuğu tek getirin dedi."

Öldüreceklerdi beni. Elimin titremesine engel olamıyordum. Kalbimin hızı gittikçe artıyordu sanki. Annem korkudan öylece kapının önünde durmuş bizi izlerken "Zorluk çıkarmadan gel bizimle." Az önce bana vuracak olan konuştuğunda annem bize doğru adımlayarak "İzin vermem, oğlum bir yere gidemez!" Diyen annemle gözlerim doldu.

Sesimin titremesine engel olmaya çalışarak "Anne, karışma sen." diyebildim sadece. "Yürü, ses etmeden." Omuzumdan tutup öne ittiğinde anneme son defa bakarak el mahkum adımlamaya başladım. Annemin itiraz eden sesi ve bağırışları kulağıma dolsa da olan olmuştu artık...

Bölüm sonu...

Beğendiniz mi?

Bölümü okumadan atıyorum yanlsilik varsa kusura bakmayın

Fındık TarlasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin