Keyifli okumalar.
Hadi yine iyisiniz bölüm erken geldi.
Beni kolumdan tuttuğu gibi kaldıran Sami'ye kafamı iki yana sallayıp "Benim haberim yok hiçbir şeyden. Lütfen inan bana. Beni her gün fındık tarlasına götüren sendin, tarladan başka gitmedim başka yere. Lütfen bir şey de." dedim yalvarır bir tonda. Üstüme kalan bu haksızlığa karşı nasıl kendimi temize çekeceğimi bilmiyordum.
"Yürü bakalım sen." Duraksadığım için tuttuğu ensemden itekleyerek beni zorla yürütmeye devam etti.
"Ya benim hiçbir şeyden haberim yok ki!" Endişe ve sinir karışımı sesimle yakındım. "He paşam o yüzden ismini verdiler bize. Sinirimi tepeme çıkarmadan yürü." Duyduğum alaycıl sesiyle karnıma kramp girdi. Bana inanmıyordu o da.
Biraz önce Pars'ın sertçe açtığı kapıdan beni çıkardığında, kapının önünde ilerleyerek koca evin arkasına doğru yürüdü. Arkamdan iki kişinin adım sesi geldiğinde bakmak için kafamı çevirdim ama Sami tuttuğu ensemi daha sert sıktığında dişlerimi bastırarak inlememi tuttum.
"Nereye götürüyorsun beni." Endişeyle sorduğumda sırıttı. "Yürü sen, kendin görürsün." Dedikleri beni ürküttü. Ne yapacaklardı bana?..
Evin büyüklüğü yüzünden yürüdüğümüz bahçede siyah renkli bir kapının önünde duran Sami'ye baktım tedirginlikle. "Çınar aç şu kapıyı oğlum, neyi bekliyorsun?" Çınar dediği kişinin düzgün bir ifade takındığı yüzüne baktım. Elinideki anahtarı yavaşça deliğe sokup çevirdi. Açılan kapıyı ittiğinde yutkunarak beni iterek içeriye sokan Sami'ye baktım.
Daha sonra yavaşça içeriye göz attım açılan ışıkla. Orta büyüklükte duran yerde hiç pencere yoktu. Ayakta öylece durmuş etrafı göz ucuyla tararken gözüme çarpan değişik aletlerle gözlerim büyüdü. Kalbim içime düşen korku tohumları yüzünden hızlanmıştı. Bu gördüklerim işkence aletleri miydi?
"Eveeett, öt bakalım yavru kuş." Sami'ye titreyen bedenimle baktım. Düştüğüm bu durum yüzünden gözlerim dolmuştu. Dudaklarımı bastırarak geri itmeye çalıştım yaşlarımı. Şuan ağlamanın sırası değildi, kendimi savunarak ikna etmeliydim onları.
Bana atılan bu yaftadan temizlemeliydim kendimi.
"Benim hiçbir şeyden haberim yok. Ne olduğu hakkında bile haberim yok!"
"Öyle mi? Unuttuysan hatırlatayım o zaman; biz seni yatağında uyuduğunu sanarken bir şekilde kilitli kapıyı açıp Pars abinin çalışma odasına girdin ve sana emredilen dosyaları aldın. Ha adını vermezler diye salağa yattın ama biz onları bastığımız gibi ismini öttüler. Şimdi hatırladın mı bakalım?"
"Kimden bahsediyorsun sen? Asıl siz hiçbir şey bilmiyorsunuz. Benim haberim yok!" dedim kelimelerin üstüne basa basa. Aklım almıyordu, kim neden benim ismimi verirdi ki?
"Hadi ya?" dedi alayla kaşlarını kaldırarak. "Bak yormadan söyle yaptıklarını Pars abiyi daha fazla sinirlendirme." Ciddi bir ifade takınarak konuştu.
"İyi de yapmadığım bir şeyi nasıl söyleyeceğim, lütfen inan bana. Ben yapmadım." Sami'ye yalvarır gözlerle baktım. Şuan birinin bana inanamsını herşeyden çok istiyordum.
"Yapmadığına inandır o zaman."
"Ya kamera falan yok mu odada? Nasıl kanıtlayayım? Dayıbaşına sorun, o bilir belki. Hep başımda duruyordu. Fındık toplamaktan başka bir şey yapmadım ben. Kimden bahsettiğinizi bile bilmiyorum." Dedim hızlı hızlı konuşarak gözünün içine bakarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Tarlası
General FictionAilesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.