Keyifli okumalar.
Yüzümden akan terleri hissediyordum, bu hoşuma gitmese bile uyanacak veya gözlerimi açacak kadar kuvvetli hissedemiyordum kendimi. Tüm bedenim uyuşmuş gibiydi. Gözlerimi açmak istesem bile bunu yapabilecek kadar dirayetli ve hazır olamıyordum.
Fakat artık bilincimin açıldığını yavaş yavaş hissetmeye başladığımda kupkuru olmuş boğazımla yutkunmaya çalışarak gözlerimi açmak için hamle yaptım. Birbirine yapışmış olduğu için ilk hamlede acıdığı için sıkıca yumup tekrar gözlerimi açmak için hamle yaptım. Bu sefer işe yaradı ve açıldı. Ama buna rağmen acıdığı için kısık bir şekilde açmış olduğum gözlerimle bulunduğum yerin tavanını izlemeye başladım bir süre. Tanıdık odaydı.
Son birkaç haftada kaldığım oda.
Bir süre tavanı izlerken uyuşmuş beynime yavaş yavaş doluşan olay, kalbimin hızını arttırdı. Çınar ölmüş müydü?..
Kasılan bedenimi zar zor hareket ettirmeye çalışarak doğrulurken göğsüme giren keskin sızıyla dişlerimi sıktım. Fena halde bitik hissediyordum. Ama buna rağmen birini öldürmüş olmanın verdiği korku vardı içimde.
Endişeyle odaya göz gezdiriğimde değişen tek şeyin yatağın hemen yanında duran birkaç kablo ve serumun olmasıydı. Kollarımla destek alarak biraz daha doğrulmaya çalıştığımda yanda duran yastığı canımı acıtmamaya çalışarak uyuşukça alarak arkama koydum.
Biraz daha rahat bir konuma geldiğimde göğsümden başlayarak sırtıma kadar giden sargı bezine baktım. Yaranın olduğu kısımda duran beyaz bezde kırmızı bir nokta vardı. Muhtemelen kendi kanımdı.
Kurumuş boğazım yüzünden suya her şeyden çok ihtiyaç duyuyordum şuan. Tekrar odaya göz gezdirdiğimde komodinin üstünde duran sürahi anlık mutlu olma sebebim olsa da boş olduğunu gördüğümde tüm hevesim kursağımda kalmıştı.
Madem orada sürahi var neden su yok amına koyayım? Süs olsun diye mi var bu sürahi? Limon mu düşünsem acaba. İçimden limon dediğim gibi kupkuru olan ağzımın içindeki tükürük bezlerim hemen çalışıtı ve ağzımın içinin ıslanmasını sağladı.
Limon sen nelere kadirsin...
Dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum. İçten içe katil olmaktan korktuğum için aklıma Çınar'ın nasıl olduğu sorusu geliyordu.
Halsizlikle neden uyandığımı sorgulamaya başladım. Acıyan ve uyuşan bedenim yüzünden ne kalkıp adım atabiliyordum ne de neredeyse tüm uyku ihtiyacımı almışım gibi kafamı indirsem tekrar uyuyabilecek kadar yorgun hissetmiyordum. Bu yüzden sıkılgan bir tavırla bir süre boş bakışlarımla göğsümü delen kurşunun yarasına baktım.
Parmağımla dokunmak için işaret parmağımı uzatacakken aniden açılan kapıyla irkildim. İrileşmiş gözlerimle açılan kapıdan içeriye giren Sami ve tanımadığım adama baktım. "Aha uyanmış valla! Bak doktor." Sami heyecanlı çıkan sesiyle bir yüzüme bir doktora baktı.
Doktor olduğunu öğrendiğim 50 yaşlarında duran kır saçlı adam da kaşlarını kaldırıp "Sonunda." dedi, elinde olan siyah doktor çantasıyla.
"Oğlum korkuttun lan, uyandın sonunda." diyen Sami'ye içimden yaşadığım şaşkınlıkla baktım. Mimiklerimi istesem de hareket ettiremiyordum çünkü tüm bedenim uyuşmuştu gerçek anlamda. Sami yanıma doğru yaklaşırken doktor da adım atmaya başladı.
"Ne bön bön bakıyorsun? İyisin değil mi? Canın acıyor mu?" Ulan bu adam daha geçen yakamdan tutup bana inanmayıp ittire kalktıra mahzen dedikleri yere atmamış mıydı? Ne değişmişti de tavırları eskisinden daha ilgili olmuştu? Acaba Çınar'ın yarası iyileştiğinde onun asıl suçlu olduğunu anlamışlar mıydı? Ya da Çınar iyileşmiş miydi?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Tarlası
General FictionAilesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.