Keyifli okumalar.
Sami adlı gencin direksiyon başında olduğu araçta yolcu koltuğuna oturmuş keyifle sohbet ediyorduk beraber. Pars gibi tehlikeli bir adamla iş yapmasına rağmen aşırı kafa dengi bir adamdı.
"Ya birde, geçen Pars abinin telefonunu masadan aldım, aynı anda soğuk suyu da ona götürecekken telefonunu buz dolabında unutmadım mı? Aralıksız bir saat aradım ha. En son bulup ona götürdüğümde buzlu suyu yüzüme attı sindiren. Bazen sinirlerini kontrol edemiyor." Son söyledikleriyle yüzünü buruşturdu. Pars'tan çok çekmiş olmalıydı.
O Pars hakkında konuşurken daha dikkatli dinliyordum. Nedensizce ilgimi çekmişti. Sarsılmaz duruşu tam rol model olarak alabileceğim biriydi açıkçası. Vurulan bacağımın ağrısı kendini hatırlatırken benimde yüzüm buruştu.
"Çok ağrıyor mu yaran?"
Canımın acıdığını fark etmiş olacak ki sordu. Kendimi toparlayarak "Ha, yok ya. Pek değil." dedim. Vurulduk tamam da raconumuz olsun biraz. Ben yanıt verdiğimde gözlerini yoldan çekmeden kafasını salladı.
Lüks arabada ilerlerken parayı şimdi mi çeksem yoksa daha boş bir vakitte mi çeksem diye düşünüyordum.
Belki parayı motosiklet almak yerine aileme destek olarak vermeliydim. Hem bu parayı annemin çalışmama şartıyla babama versem belki de annemin yaşlı haliyle tarlaya gitmesine engel olurdum.
Bu parayla ne yapabileceğim hakkında derin düşüncelere dalmışken yolunu az çok bildiğim evimin yakınına geldiğimizi fark ettim. Galiba bu para bir süre daha bende kalacaktı.
"Burada taşlar çok fazla, arabayı daha fazla süremem maalesef. Burada in, hem tarif ettiğine göre yakın bir mesafe var evine değil mi?"
"Hmhm, yürüyebilirim zaten ben. Teşekkür ederim bıraktığın için."
Çıkmadan önce Sami'nin kolumu tutmasıyla ona döndüm.
Ciddi bir ifadeyle "Bir daha Pars abinin yolunda çıkma delikanlı. Masumlara zarar vermez ama öfkesi yüzünden ne yapacacağı da hiç belli olmaz. Dikkat et derim yani." Uyarısı yüzünden yutkundum.
Kafamı hızla sallayıp kapıyı açtığım gibi kucağımda ilk yardım çantasıyla ağaçlık yolu yürümeye başladım.
Arkama döndüğümde arabanın çoktan geri gittiğini gördüm. Ben de hafif aksayan bacağımla düşünceli düşünceli evimin yolunu tuttum. Az mesafe kalmışken yayla evini gördüm bile.
Adımlarımı daha da hızlandırıp eve doğru ilerleyecekken polisle konuşan babamı ve gözler kızarmış annemi görmemele öylece kaldım ikisini izlerken. Babam polise hararetli hararetli bir şeyler anlatırken annemin kızarmış gözleri bana değdi. Anında gözleri iri iri olmuştu bile.
"Enes'im, oğlum!" deyip koşar adımlarla yanıma gelip, beni saniyelik kontrol ettikten sonra sıkıca sarıldı. Elimdeki ilk yardım çantasını umursamadan karşılık verdim anneme. "Nereye gittin yavrum? Ne kadar korkacağımızı düşünmedin mi?"
"Anne dağa kaçıp terörist olmayacağım ya. İyiyim gerçekten." dedim işe biraz gır gır ekleyip sakinleşmesini umarak.
"Lan sen neredeydin gerizekalı?! Senin yüzünden polis teşkilatını çağırdık ayağımıza birde pişkin pişkin gelmiş."
"Onu bulmaları için çağırdık zaten Kemal, boşuna uğraşmadılar en azından." Annem kaşlarını çatıp araya girdiğinde birşey demenden ona baktım.
Babamın yanında iki genç polis de yanıma geldiğinde onlara baktım. "Nereye gittin o zaman lan? Burada kimseyi tanımıyorsun zaten."
"Abicim sakin ol, nereye gittin kardeşim? Korkmadan söyle bize. Merak etme yardımcı oluruz biz sana. Hem o elindeki ilk yardım çantası ne?" Genç olan polis benimle sakince konuştuğunda yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Tarlası
General FictionAilesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.