10

4.2K 303 90
                                    

Keyifli okumalar.

Sesimi duyduğuna emin olamadığım için "Ben açıklayayım mı?" dedim tekrar. Ortam aşırı gergindi. Ondan ses çıkmadığında yine konuşmak için hazırlanırken "Neyi açıklayacaksın lan sen!" diye bağırmasıyla irkilip iki adım geriye doğru yürüdüm.

Korkudan olduğum yerde küçülmek isterken, ellerimle oynamaya başladım. En azından bir şeyle uğraşırken hissetmek istemediğim duyguyu biraz daha geri plana atabiliyordum ellerimle oynayarak.

"Sana verdiğim paraya minnet göstermek yerine bu nankörlüğü yapıp bir de açıklama mı bekleyeyim istiyorsun?!" Sinirli sesi bana gürleyen aslanı hatırlatıyordu. Bu adam çok mu korkunçtu, ben mi gözümde büyüterek korkutuyordum kendimi bilmiyorum ama kesinlikle o korkutucuydu.

"Ben öyle yapmak istemedim."

Öfkeli soluk alış verişleri odanın sessizliğinde yankılanırken "Hadi ya, amacın neymiş o zaman? O sıfırlar uçarak mı girdi çeke?" Kinayeli ses tonu dalga geçer gibi çıkmıştı. "Ben bunu yapmak istemedim gerçekten. Amacım parana konmak değildi."

"Ev alırken de amacın parama konmak değildi yani." Onun gözünde paragöz birinin tekiydim. Ama asıl öyle olan kişi babamdı. Ben neden onun yaptıklarını üstlenmek zorundaydım ki?.. Bana inanmasını ister gibi boş bakan ama sert gibi görünen gözlerine diktim yorgun gözlerimi.

"Ben paranı alıp kaçmayı hiç düşünmedim ve istemedim de. Hepsi babamın oyunları yüzündendi. Karşı çıksam da gözünü parayla boyayan biri para dışında ne ister, ne görür ki? Zorla yapacağım dedi ve yaptı işte."

"Madem bu kadar istekli değildin o paraya en başında gelip beni uyarmak isteyebilirdin. Ama senin de işine geldi değil mi?" İma ettiği şey yüzünden dişlerimi sıktım. "Ben seni düzgün tanımıyorum bile. Millet seni acımasız bir pislik gibi görürken gelip sana söylesem nasıl bir tepki vereceğinden korktum!"

"Çocuk!" dedi sıkılı dişleri arasından. Sinirlerini zapt etmeye çalışıyordu. Bu tavrı beni ürküttüğü için dudaklarımı bastırıp göz temasımızı kestim. Yutkundum. "Bana ne yapacaksın?" Korkumu belli eden ses tonum ona ulaştığında "Parayı ne yaptın?" diye sordu daha sakin çıkan sesiyle.

Duymayı hiç istemediğim soruyu duyduğumda gergince bacağımı yere sürttüm. Parasının yarısı eve gitmişti diğer yarısı da kaçırılmıştı.

"Yarısı eve gitti ama evi satabilirim."

"Eee?" Alaylı sesi yine kulaklarıma dolduğunda "Şey diğer paralar kaçırıldı." diye geveledim ağzımın içinden. Anlamış olduğuna emin olmasam da öfke dolu gür kahkahası boş odada yankı ettiğinde kalbimin hızı korkudan arttı. Oturduğu koltuktan hızla kalkıp sert adımlar atarak tam dibime kadar yürüdü. Giydiği ilk iki düğmesi açık siyah gömlekten sigara ve parfüm kokusu burnuma dolmuştu.

Dibime girdiği için boy farkı yine belli olurken bir adım geriye doğru yürüdüm çaktırmadan.

"Enes o paraları kuruşu kuruşuna benim gözümün önünde çalışarak karşılayacaksın. Ha yapmam diyorsan bu sefer o kurşun bacağın yerine alnının ortasına girecek. Emin ol bunu yapmaktan çekinmem. Verdiğim değere ihanet edilmesinden nefret ettiğimi öğrenirsin bu şekilde." Tehditvari cümleleri duyduğumda sindirmem biraz geç olmuştu. Ulan ben daha kendim için çalışamıyordum bir de bu adam için mi çalışacaktım?

Üstelik yıllar boyu çalışsam anca çıkarabileceğim para miktarını ben onun için çalışarak mı çıkaracaktım?

"Ya sen çok zengin değil misin? Aldığın öylesine bir takım elbiseye bu kadar para verirsin sen. Bunu da rüşvet olarak verdin misal. Beni rahat bıraksana. Ben kaçırmadım bile paran-"

Büyük eliyle boğazımı kavrayıp gözümün içine bakmaya başladı. Elim refleksle boğazımı kavrayan elinin üstüne gitti. "Benimle bu tavırla konuşmayacaksın, gerekmedikçe gözümün içine bile bakmayacaksın. Sana çok iltimas göstermiş olabilirim ama bu son çocuk. Bir daha bu tavrı yaparsan mezarın bile olmayacak."

Gözlerim irice açılmış dediklerini dinlerken boğazıma yapılan baskı yüzünden nefesim kesildiğinde  gözlerim doldu. "Anladın mı? Cevap ver." Elini yavaşça boğazımdan çektiğinde kısık sesle birkaç defa öksürdüm. Kendime geldiğimde bana cevap bekler gibi bakan gözlerle yutkunup kafamı onaylar şekilde salladım.

"İyi." deyip geri koltuğa yürümeye başladı. Tekrar oturduğunda sırtını yaslayarak beni izlediğinde rahatsız olup, kaçış yöntemim olarak indirdiğim başımla parmaklarımla oynadım. Gerginliğimi alıyordu az çok neyseki.

"Ne iş yapacağına gelirsek, benim arazilerimde bulunan fındık bahçelerinde, fındık toplayacaksın her gün. Asla itiraz ve aksama olmayacak. Gidip geleceğimden haberi olmaz deyip aksatma sakın. Kulağım sende olacak hep."

İşte şimdi yanmıştım. Hem de çok fena...

"Ben gerçekten fındık mı toplayacağım? Başka bir şey olsa? Cidden fındık kadar sinir bozucu bir iş daha göremedim hayatımda." Biraz daha yalvarma modumu açacakken sinirli bakışları yüzünden dilimi ısırdım. Ben böyle şansı ne yapayım şimdi ulan?!

"Bu akşam burada kalacaksın, kaçmayı deneme bile korumlar evin her tarafında. Bu günden sonra başlayacaksın işe. Topladığın para borcunu ödemeden bu işten kurtuluşun olmayacak. Şimdi siktir git gözümün önünden daha önce kaldığın odaya defol."

"Yapmadığım bir şey için neden ben bedelini ödeyeyeyim ki?"

"Sen verdiğim değere ihanet ettin Enes. Akıllanana kadar da cezanı çekeceksin." Kaşlarımı çatılı yüzüne bakamdan istediği gibi odayı terk ettim. Öfkeli adımlarla koridorun sonundaki odaya girip, kapıyı sertçe açarak içeri daldım.

İstemediğim her şey bir bir geliyordu başıma. Bu bahtsızlık nereden bulaşmıştı bana anlamıyordum. Odaya göz gezdiriğimde değişen pek bir şey yoktu. Yorgun adımlarla yatağa ilerleyip oturdum.

Bir süre boş boş ne yapabileceğim hakkında düşünürken çıkan tek yol Pars'ın beni affetmesi ve borçları silmesiydi. Bu seçenek de pek mantıklı olmadığı için kara kara düşünmemeye devam ettim.

Kim bilir annem ne kadar endişe etmişti benim için. Bir bakıma beklediğim büyük tepkiyi görmemiştim aslında. Yani tamam belki her gün fındık toplamak en büyük eziyet olabilirdi benim için ama aileme dokunmamış, bana da zarar vermeden parayı çalışarak ödeyeceğimi sunmuştu seçenek olarak. Tehdit ederek bunu yapsa da beklediğim ve gözümde büyüttüğüm o bilinmezlik bu kadar korkutucu değildi artık gözümde.

Tabii bu fikrim büyük ihtimalle o fındık tarlasına gidip fındıkları toplamaya başladığımda geri gidecekti ama en azından annem ve ben sağlıklıydık.

Bir yandan anneme de sinir oluyordum. Adamı öyle bir dille anlattı ki gidip ona bunları söylemek aklımın ucuna dahi gelmemişti. Gerçi o zaman da babam başıma bela olurdu Pars yerine.

Bu düşüncelere ardı ardına beklemeden beynimde dize olurken derin soluklar alıp ayağa kalktım. Pantolonla yatmak istemiyordum. Belki dolapta bir eşofman bulurum umuduyla açtığım dolabın içine göz gezdirdim. Bulduğum gri eşofmanla rahatlayarak uzanıp giymeye başladım.
Ankara'nın pek soğuk olmayan havası yüzünden üstümde duran sade beyaz tişörte dokunmadan yatağa gidip uzandım.

Yumuşak yatak uykumu gittikçe getirirken uyuşukça esneyip gözlerimi kapattım. Bu hayatta artık ne olursa olsun modunda takılacaktım bundan sonra. Öbür türlü sadece yoruluyordun.

Bölüm sonu...

Beğendiniz mi?

Yazım hatası falan varsa pek takmayın kafanıza.




Fındık TarlasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin