Eve döndüğümde sinirlerim oldukça gergindi. Bu durum hakkında biraz düşünmüştüm ama verebileceğim tatmin edici bir cevap yoktu. Onun ve benim hoşumuza gidecek hiçbir çözüm yoktu. Kanepeye uzanmıştım ve babamın aracının yaklaştığını ve kapıların kapandığını duyduğumda uyandım. Gözlerimi kırpıştırıp saatime baktım. Saat neredeyse 6:30'du.
Babam ve annem içeri girdiler ve kanepede yattığımı fark ettiler.
Annem içeri girerken "İyi uyudun mu Ali?" diye sordu. "Dönüşte hastaneye uğradık ve Aliye seni eve gönderdiğini söyledi. Uzun bir gün geçirdin, yorgunsundur."
Başımı salladım. "Sanırım hepimiz yorgunuz. İyi misin anne?"
"Ah, artık iyiyim, teşekkür ederim" dedi neredeyse neşeyle. "Kız kardeşimin iyileşeceğini öğrendiğim için rahatladım. Az önce eve yemek getirdik, hayatım, aç mısın?"
"Ne zaman değil?" diye babam kıkırdadı.
Ayağa kalktım ve onlara katıldım. Annem kazayı ayrıntılı olarak anlattı. Sonucu zaten bildiğim için bunları dinlemek gereksiz geldi ama istediği kadar konuşmasına izin verdim.
Bana aracından geriye kalanların resimlerini gösterdi. Yolcu tarafı fena halde berbattı. Aliye'nin bu çarpışmada ölmediğini, sadece küçük kesikler ve morluklarla kurtulduğunu hayal etmek zordu. Sırtımdan aşağı soğuk bir ürperti indi.
Annem içini çekip başını salladı. "Onun önemli bir sorunu olmadığına sevindim."
Babam başını salladı ve akşam yemeğinden arta kalanları temizlemeye başladı. Annem bana baktı. "Eğer Aliye arar ve bir şeye ihtiyacı olduğunu söylerse sen götürürsün, anladın mı?"
Başımı olur der gibi salladım.
"Güzel," diye karşılık verdi ve bir bardak çay aldı. "Ben yatağımda olacağım. Artık seni yönlendirmek babanın sorumluluğunda. İyi geceler."
Yapabileceğim hiçbir şey olmadığında kendimi meşgul etmek ve üzülmemek için odama gittim ve oyun oynamaya başladım. Babam merdivenlerden aşağı seslendiğinde yaklaşık iki saattir oynuyordum.
"Ali?" dedi yüksek sesle. "Teyzen ona kitaplarından bazılarını ve dizüstü bilgisayarını götürmeni isityor. Sanırım biraz sıkıldı."
"Tamam götürürüm," dedim, isteksiz görünmeye çalışarak. "Bir dakikaya oyun bitecek ve sonra giderim."
Babam bu cevaptan memnun görünüyordu ve oyunu bitirmem için beni bıraktı. Yukarıya çıkıp dizüstü bilgisayarını ve komidinin altında bulduğum bazı romanları aldım. Arkadaşı Füreya'nın onu görmek istemesi ihtimaline karşı web kamerasını da hazırladım.
Hastaneye vardığımda artık hava karanlıktı ve mekan neredeyse boştu. Hemşire beni başıyla selamlayarak ziyaret saatinin kırk beş dakika sonra biteceğini hatırlattı.
Kapısı açıktı, ben de kapıyı çaldım ve içeri girdim. Beni görünce Aliye'nin yüzü aydınlandı, ışıltılı bir şekilde gülümsedi. Gözlerimde daha da güzelleşti.
"Ali," dedi neredeyse rüyadaymış gibi. "Kapıyı kapat. Buraya gel ve seni öpmeme izin ver..."
Ben de öyle yaptım ve o kollarını uzatırken dizüstü bilgisayarı ve kitapları yere bıraktım. Serumları ve sensörleri çıkarmışlardı, bu da özgürce hareket edebileceği anlamına geliyordu. Onu kollarıma çektim ve derinden öptüm. Onun büyüsüne kapılmıştım. Cennetti. O da öpüşme sırasında inledi, görünüşe göre en az benim kadar mutluydu.
Öpüşmeyi bıraktı ve bana gülümsedi. "Seni seviyorum Ali. Bu pek akıllıca olmayabilir ama elimden geldiğince seninle birlikte olmak istiyorum. Buna ihtiyacım var ve sana ihtiyacım var. Gelecekte üzüleceğim diye şu anki mutluluğumdan vazgeçmeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üvey Teyzem (TAMAMLANDI)
General Fiction"Ali? Bu teyzen Aliye. Onun adını taşıyorsun, biliyorsun..." Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bana bakan kadın şaşırtıcı derecede güzeldi. Saçları kumral, uzun ve dalgalıydı. Gözleri, erkeklerin şiir yazdığı o gerçek dışı safir rengindeydi. Bedenini saran...