▪️25

868 124 39
                                    

I love you babe👉🏻💜👈🏻

İyi okumalar

-

Kurdum hayatım boyunca kimseden hoşlanmamıştı. Ne lisede uğruna günlerce ağladığım çocuğu seviyordu, ne de üniversitedeki hayran olduğum çocuğu seviyordu. Onun mutluluk sebebi genelde güzel bir yemek yemem ya da yorgun eve geldiğimde uzun uzun uyumamdı. Ruh eşimden önce... Şuan her zaman çok mutlu, sağa sola koşturuyor, uluyor oluşunun sebebi belliydi. Tüm eve yayılmış bastırılması imkansız delta kokusu...

Bu kokuya gün geçtikçe alışmıştım. Hatta o da benim feromonuma alışsın diye tek başımayken daha fazla feromon yayarak evin havasını değiştirmeye çalışıyordum.

Deltanın feromonu beni gerçekten evimde gibi hissettiriyordu. Okyanusun iyotlu havasında adımlıyor gibi hissediyordum. En çok zaman geçirdiği yer, yani odası. O odaya her girdiğimde boğulacak gibi oluyordum.

İlk kez onun odasına girdiğimde öleceğim gibi hissetmiştim. Sadece ona bir şey sormak için yanına geliyordum. Kapıyı kapatıp ona doğru birkaç adım atınca öksürmeye başlamıştım. O zamanlar bu eve taşınalı birkaç gün olmuştu. Ne evdekine ne odadakine alışmamıştım yani... O gün benim halime gülmüş ve odasının pencerelerini açmıştı. Zaten o gün çok değişik şeyler olmuştu. Kurdum için mükemmel fakat ona karşı hiçbir şey hissetmeyen ben için garip...

"Kendi feromonlarımdan seninkini duyamıyorum"

Bu cümle günlerce beynimi yemişti. Feromonlarım, sinirlenmedikçe ya da kızgınlıkta olmadığım sürece fazla yayılmazdı. Bunu fark etmişti kolayca. Bunun ardından ise oturduğu yatakta kollarını iki yana açmıştı.

"Buldum! Her gece iki dakika boyunca sarılalım. Kokunu duymamı istiyorsan tabii, ve çiçeklerimizin zarar görmemesi gerek değil mi?"

Başta dudak büzerek, sona doğru sırıtarak kurduğu cümle beni güldürmüştü. Benim kabul etmeyeceğimi düşündüğü için çiçekleri bile bahane etmişti. Mavi pijama takımı, dağınık saçları ve mimikleriyle asla bir deltaya benzemiyordu. Daha çok sevimli bir omega gibiydi.

"Şu dakikayı beşe mi çıkarsak?"

"Delta!"

Aklıma gelen bu komik haliyle sırıtmıştım. Merdivenlerden dikkatlice çıkarken onun kapısına gitti gözüm. Acaba bugün hangi bahane ile gitsem odasına, her gün olduğu gibi dakikalarca sarılsak... Adımlarımı hızlandırarak odama gitmiştim, elimdeki ılık süt bardağımı masaya koyarak çıktım odadan. Onun kapısı önüne gelince seslendim ona.

"Delta? Gelebilir miyim?"

Bir ses gelmeyince direkt açtım kapıyı. Taktığı gözlüğünün üstünden bana bakmıştı.

"Sanki gelme diyebilecekmişim gibi her seferinde soruyorsun"

Gülmüştüm söylediğine. Yine her zamanki gecelikleri ile yatakta ayaklarını uzatmış; kucağına bilgisayarını, gözüne gözlüğünü takmış çalışıyordu. Genelde önemli meseleler varken bu saatte çalışırdı. Çünkü bu saatin bizim saatimiz olduğunu bilir ve çalışmazdı. Yavaş adımlarla yanına gidip ayak ucuna oturmuştum. Benim geldiğimi unutmuş gibi klavyeye hızlı hızlı basmaya devam ettiğinde dudak büzdüm. Çocuk gibi duruyordum ama deltanın yanında kendim olmayı seviyordum. Odada gözlerimi gezdirirken konuştum.

"Bir sorun mu var işle ilgili?"

Bunu söylerken tekrar ona dönmüştüm. Bıkkınca nefes vermiş ardından konuşmuştu.

"Hakkımdaki iftiralarla uğraşıyorum, işle alakası yok"

"İftira?"

Hiç bir şey anlamamıştım. Benim merakımı gördüğünde bilgisayarın ekranını kapatmış yanındaki masaya bırakmıştı. Gözlüğünü de aynı sakinlikte çıkarıp üstüne koymuştu.

"Sen bunlarla kafanı yorma güzelim"

Bacaklarını bağdaş kurup yatağa yaslandığım elimi tuttu. Narince elimi okşarken gülümsemiştim.

"Ben de bir avukatım artık, benden yardım alabilirsin"

Beni elimden tutmuş çekiştirirken konuşmuştum. Aynı anda da yatakta ona doğru kayıyordum.

"Minik avukatım, eşiniz size iş bırakmayacak kadar iyi bir patron"

En sonunda bir bacağımı bükerek ona doğru döndüğümde aramıda mesafelerimiz kalmamıştı. Tutmadığı elimi yüzüne çıkarıp yanağını sıkmıştım. Kaşları çatılıp göz devirdiğinde gülmemi tutamamıştım. Kahkahalara boğulduğum sırada belimde hissettiğim sıkı elle dengem kaybolmuş diğer bacağımı da yatağa çıkarıp dizlerimin üstünde, ellerim omuzlarına tutunmuş şekilde dengemi geri sağlamıştım. Ona yukardan bakarken o sırıtıyordu. İki kolu da belime sarıldığında bacaklarım üzerine oturmuştum. Kömür karası gözlerinde kaybolduğum ve saatlerce onlara baktığım için hiç uzatmadan kollarımı boynuna sarmıştım.

"Bu gece süre tutmayacak mısınız bayım"

Söylediği şey ile gülmüştüm. Elimi saçlarına götürüp zaten karışık olan saçlarını daha çok karıştırdım.

"Kokuna doymam için hep boynuna gömülmem mi lazım?"

Boynuma yaklaşan nefesler ve ardından hissettiğim dudaklarla burun... Gözlerim kapanmıştı kendiliğinden. Yorgun bir ses tonuyla konuştum kulağına doğru.

"Kokun kokumu bastırıyor... Kızgınlıkta ya da sinirliyken sadece fazla yayılıyor, elimde olan bir şey yok..."

Dudaklarını biraz yukarı çıkardığında çiçeklerime temas etmişti. Olduğu yere bir öpücük bıraktığında yutkunmuştum. Dudakları çiçeklerime temas ederek konuştu.

"Seni feromonlarımla kızgınlığa sokabilirim (!)"

Hem alaylı hem de kalın sesiyle söylediği için gülmüştüm. Boynunda elimle yuvarlaklar çiziyordum.

"Sapıksın delta, sapıksın"

"Senin sapığınım omega, senin sapığın"

-

Fotoğraftaki gözlüğü çok hoş değil miii

Bir an çerçevemi değiştirmek istedim

Bu arada ikisinin arası hala sadece ruh eşi olmaları, fakat ikili farklı şeyler düşünüyor karışık yani durum

Şu iftira olayına gelicezzz

Diğer bölümde görüşelim

💜💜💜

Twilight - Chanmin / Omegaverse Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin