13. Bölüm

57 18 72
                                    

Medya'da bölümde kullanmak için aradığım ama bulamayınca onu aratmasın diye koyduğum çok manidar bir ses var. Bölümü okurken anlarsınız zaten hangi sesten bahsettiğimi 

Bu yüzden lütfen onu kontrol etmeden okumaya başlamayın hehehehe (şeytansı gülüş efekti)

Uyarı: Kulaklık takmadığınızdan ve sesin kısık olduğundan emin olun!

13. Bölüm: Uyanmak için cesaretim var mı?

Gece karanlığının koyu örtüsü altında, Mars, motorunun hızını kesmeden Hongjoong'un evine yaklaşırken, duyduğu öfkeyle gülümsüyordu. Soğuk, azgın rüzgârların üzerinde fısıldadığı acımasızlıkla gözleri parlak bir öfke ve aşağılanma duygusuyla yanıyordu adeta.

O, Seonghwa'nın sadece bedenini paylaştığı birisi değildi; aynı zamanda onun hissetmekten korktuğu yıkıcı duygularını sahiplenmiş birisiydi. Ve hissetmekten korktuğu bu bastırılmış duygular Mars'ı dolduruyor, taşırıyor, içinde boğuyordu.

Motorunu sessizce evin köşesine park ederken, gölgelerde saklanarak, Hongjoong'un evinin içine doğru yavaş adımlarla ilerledi. Karanlık, varlığını neredeyse tamamen gizliyordu, bu yüzden evdeki her hareketi sessizce gözlemleme fırsatına sahipti. İçeriye adımını attığında, salonun penceresinden yayılan hafif ışık, yüzündeki tehditkâr ifadenin daha belirginleşmesini sağlamıştı.

Hongjoong, salonun ortasında, kitaplarla çevrili bir koltukta oturuyordu. Elinde, daha önce saçma bulduğu ama şimdi sürekli yeniden okuduğu o aşk romanı vardı. Kitabın sayfalarını defalarca çevirmiş, neredeyse içine girmiş gibi bir hal almıştı. Gözleri, sayfalardaki kelimeleri dikkatle tarıyor, derin düşünceler içinde kayboluyordu. Ancak buna rağmen bile evine gelen davetsiz misafirin ağır adımlarını fark edebilmişti.

"Gizlenmeye çalışan bir davetsiz misafir demek? Beni eğlendirmek konusunda üstüne yok Mars."

Mars, salonun kapısının hemen arkasında kısa bir an için dursa da, çok geçmeden içeriye artık gizlenmenin bir anlamı olmadığını bilerek, rahat adımlarla girdi. Safkanın okuduğu kitabı gördüğünde ise küçümseme hissini daha da derinleştiren bir eğlenceyle gülmeye başlamıştı.

"Hah, aşk kitapları mı okuyorsun! Kalpsiz bir beden için fazla iddialı hareketler," diye başladı Hongjoong'un az önceki sözlerini taklit ediyorken, "Beni şaşırtmak konusunda üstüne yok."

Sözler karşısında vampirin tek yaptığı sanki denilenleri duymamış gibi umursamaz bir tavırla kitaptan başını kaldırmak ve salonun diğer ucundaki misafirine bakmak olmuştu.

"Biliyor musun? Geçen günkü karşılaşmamız sırasında o kadar çabuk geri çekilmesem de olurmuş," adımları salonun ortasına doğru yavaşça ilerliyorken, yüzünde yargılayıcı bir ifade vardı. "Nasıl olsa kendimi kaybetsem bile yapacağım ilk şey senin boynunu parçalamak olacaktı. Hayali bile ne kadar hoş. Değil mi ama?"

Avcının başlattığı soğuk savaş vampiri sadece güldürmüştü. Kitabı rahat bir tavırla kapatıp masaya bırakırken, ayak ayak üstüne atmış, gözleri her zamanki yaramaz pırıltılarla aydınlanmıştı.

"Demek sert seviyorsun."

Hongjoong'un kendisine yönelik aşağılayıcı tavrı, onun karşısında gizlemeye çalıştığı öfkesini tetikleyen ilk şeydi. Onun altta kalmayacak birisi olduğunu biliyordu ama yine de saldırmak için herhangi bir hamle yapmamıştı. Bu da öfkesini tetikleyen ikinci şey olmuştu zaten. Kendisini dikkatle inceleyen safkanın gözlerindeki derinlik ve soğukluk, alaycılığın ardına gizlenmiş halde öylece onu seyrediyordu. Kışkırtıyor, karşı tarafı yoruyor ve tekrar saldırmadan önce alay edercesine bekliyordu. Tıpkı bir kedi gibi...

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin