Bölümü okurken sırasıyla -sıra önemli- dinlemenizi istediğim şarkılar;
The Weeknd ft. Ed Sheeran, Dark Times
James Bay, Us
20. Bölüm: Hiç acı hissetmeden nasıl nefes alabileceğimi söyle
Seonghwa, yaklaşık altı saat boyunca derin ve huzursuz bir uykunun pençesinde kıvranmıştı. Hongjoong, ona göz kulak olmayı bir an bile bırakmamış, sessizce başucunda beklemişti. Diğerleri de yorgunluktan bitap düşmüştü; uzun süren bu bekleme ve belirsizlik süreci açıkça herkesi yıpratmıştı. Safkan, bu yüzden onları dinlenmeleri için müsait olan odalara yönlendirmişti. Kendi gözleri ise baygın haldeki avcının üzerindeydi.
Odada yalnızca loş bir ışık vardı; rüzgâr hafifçe pencereleri titretiyor, dışarıda ağaçların dalları çıtırdayarak kımıldıyordu. Hongjoong, Seonghwa'nın yüzünü incelemeye başlamıştı yeniden. Yüz hatları, uykudaki birinin aksine oldukça gergindi. Alnındaki ince ter damlacıkları yanaklarına doğru süzülüyor, vücudu yer yer kasılıyor, uykusunda bir şeylerle boğuşuyormuş gibi titriyordu.
Avcının gözleri, yavaşça açıldı. Derin bir nefes aldı, sanki boğulmuş da yüzeye çıkmış gibi bir haldeydi. Gözleri hızla etrafını tarıyor, açıkça gördüklerini anlamlandırmakta zorluk çekiyordu. Korku dolu bakışlarıyla odadaki karanlığı yoklarken, tüm bedeni irkilmişti. Solukları düzensiz ve kesik, kalbi göğsünden dışarı çıkacakmış gibi hızla atıyordu. Gözleri uyanmadan hemen önce akan yaşlar yüzünden ıslanmış haldeydi. O anda, gördüğü rüyanın gerçek olmadığını anlamakta güçlük çekiyordu. Birkaç saniye boyunca, hem zihinsel hem de bedensel olarak, rüyanın dehşeti içinde kapana kısılmıştı.
Kafasını çevirdiğinde, hemen yanı başında endişeyle ona bakan Hongjoong'u fark etmişti. Safkanın kaşları çatılmış, dudakları bir şey söylemek istermiş gibi hafifçe aralanmıştı, fakat ses çıkarmıyordu. Ve bu görüntü, Seonghwa'nın içinde tutmaya çalıştığı tüm duyguları bir anda serbest bırakmasını sağlayan şeydi. Başını hızla kaldırarak, vampire uzanmış ve bir saniye bile düşünmeden kollarını onun boynuna dolamıştı. Göğsüne yaslanarak, titreyen bir hıçkırıkla ağlamaya başlaması ise onun soğuk tenini hissetmesinden hemen sonrasıydı.
Hıçkırıkları ilk başta sessizdi; ancak içindeki acı ve korku bir volkan gibi patlayarak gözyaşlarına dönüşüyordu. Ağlaması şiddetlendikçe, elleri Hongjoong'un gömleğine sanki bu dünyada tutunabileceği tek şey oymuş gibi daha da sıkı sarılıyordu.
Karanlık anıların yarattığı çaresizlik, gözyaşlarına karışarak adeta safkanın omzunda birikiyordu.
Hongjoong, tek kelime etmeden onu kolları arasına almıştı. Elleri yavaşça sırtında geziniyor, onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözlerinde endişe, hatta çaresizlik vardı. Onu rahatlatacak bir söz bulamıyordu, çünkü onun içindeki fırtınanın ne kadar büyük olduğunu biliyordu.
Seonghwa, derin bir nefes alarak hıçkırıklarının arasına karışan kelimeleri mırıldanmak istedi ama ağzından çıkan tek şey acılı bir fısıltı olmuştu. "Her şey çok kötü, Hongjoong... Her şey çok kötü..." Sesi titriyordu.
Hongjoong, onun bu kırılgan halini görmesiyle, avcıyı biraz daha sıkı sarmıştı.
"Buradayım. Yanındayım," dedi sanki bu birkaç kelime, Seonghwa'nın parçalanmış ruhunu bir araya getirebilecek bir şeymiş gibi. Yine de diğeri duyduğu bu iki kelimeyle daha derin bir nefes almış, hıçkırıklarını biraz olsun dindirmeyi başarmıştı. Gözyaşları halen durmak bilmiyordu ama safkanın kollarında, kendini sadece o an için bile olsa güvende hissediyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bellyache
Fanfic》 SeongJoong + Vampire 《 Avcı, ayın parlak ışığında, soluk beyaz tenini sergilemekten çekinmeyen vampiri görür. Vampir de bir binanın tepesinden kendisine nişan alan avcıyı.