Final: Kızıl şakayıklar açar sonsuza uzanan yolumuzda
-2 Yıl Sonra-
"Beni duyabiliyor musun?"
Ayın parlak ışığı, geceyi sarhoş eden karanlıkları delip geçerken, avcı sessiz bir bekleyiş içindeydi. Gökyüzü, yıldızların titrek ışıltıları ve ayın solgun parıltısıyla aydınlanıyordu. Ay, neredeyse dolunay halinde, pırıl pırıl bir disk gibi gökyüzünde asılıydı ve bu solgun ışık her şeyi keskin bir netlikte aydınlatıyordu. Gecenin sessizliğini sadece rüzgârın hışırtısı ve uzaklardan gelen insan sesleri bozuyordu.
"Duyabiliyorum."
"Hedefin birkaç saniye içinde görüş alanında olacak. Yanında iki adam daha var. Her zamankinden daha dikkatli olman gerekiyor."
Avcı, karanlığa adeta bir gölge gibi bürünmüştü. Gözleri, keskin bir odaklanma ve dikkatle önündeki manzarayı izliyordu. Derin bir konsantrasyon içindeydi. Her bir hareketi, hafif bir gerginlik ve kıvraklık taşıyordu. Artık tüm dikkati, ay ışığının aydınlattığı varlıktaydı.
Ve işte, gözleri, tam olarak hedefini buldu.
Teni, geceye karşı beyaz bir kontrast oluşturarak, adeta ışığı emiyormuş gibi görünüyordu. Bu soluk beyaz ten, ay ışığında bir parıltı yayıyor, sanki geceyi bıçak gibi kesen ışık halkası oluşturuyordu. Uzun, ensesini örten siyah saçları uçuşurken, beyaz tişörtü, deri ceketi ve yüksek bel siyah pantolonu ile sanki alelade biriymişçesine geceye uyum sağlamıştı. Bir gölge gibi hareket ediyordu; rüzgârın etkisiyle vücuduna neredeyse oturan tişörtü hafifçe dalgalanıyor, onun zarif ve keskin hatlarını belirginleştiriyor, adamın şişkin göğüs kaslarını gözler önüne seriyordu.
Vampirin duruşu, zamanın ötesine geçmiş bir zarafet taşıyor, her hareketi, sanki bir ritüelin parçasıymış gibi, dikkatlice hesaplanmış bir estetikle gerçekleşiyordu. Gözleri, ay ışığının altında yıldızlar gibi parıldıyor, çevresindeki karanlıkla tezatlık oluşturuyordu.
"Sevgilini izlemeyi bırakacak mısın artık, hedefin o değil," Yeosang'ın her zamanki bıkkın sesi kulaklığın ardından duyulurken, birkaç hışırtı daha eşlik ediyordu bu bıkkın sese. "Jongho, sen de rahat dur artık!"
Avcı, göz devirdi elinde olmadan ve aklında oluşmaya başlamış görüntüleri görmezden gelemeye çalıştı bir süre. Safkanın önünde durduğu plazanın karşısındaki bir başka yüksek binanın tepesindeydi. Hedefinin sadece birkaç yüz metre ötesindeydi, ve kızıla boyanmış ay ışığı her şeyi daha da belirgin hale getiriyordu. Tüfeğinin dürbününden safkanın yanındaki iki yabancı bedenin siluetini net bir şekilde görebiliyordu.
Hongjoong ise soğukkanlı ve avcının varlığından haberdar bir şekilde yavaş adımlarla yürüyordu.
"Hongjoong, daha sinyal vermedi, şimdilik sadece tetikte kal."
Avcı derin bir nefes aldı, tetiğe parmaklarını hafifçe dokundurdu. Gözleri hala dürbünündeydi, ama dikkati sevgilisinin üzerinde biraz fazla kalıyordu. Hedefine odaklanması gerekiyordu, ama bir şey onu sürekli geri çekiyordu; Hongjoong'un varlığı.
Şu an ondan metrelerce uzakta bir binanın tepesinde değil de adamın yanında, antlaşma yapmak için çağırdığı kişilerin yerinde olmak istiyordu mesela. Kadının birisinin sevdiği adama sarkıntılık yaptığını aptal bir dürbünün ardından izlemek zorunda olmak istemiyordu ve onun yanında olmayı istediği her an, görevinden biraz daha kopmasını, duygularına kapılmasını sağlıyordu.
Duyguları özellikle dolunay olduğu için daha belirgindi.
Tam o sırada, Hongjoong aniden durmuştu. Gözleri bir an için gökyüzüne kayarken, yavaşça başını onun olduğu binaya doğru çevirmekten geri kalmıyordu. Ay ışığı altında parlayan o keskin kızıla boyanmış gözler, sanki kendisini görüyormuş gibi ona bakıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bellyache
Fiksi Penggemar》 SeongJoong + Vampire 《 Avcı, ayın parlak ışığında, soluk beyaz tenini sergilemekten çekinmeyen vampiri görür. Vampir de bir binanın tepesinden kendisine nişan alan avcıyı.