8. Bölüm

65 22 146
                                    

8. Bölüm: Aslında burada değilim, yalnızca davetsiz bir misafirim

"Mars denilen avcıyı duyduğunuzu düşünüyorum, onunla ancak bu şekilde bir araya gelebilirim."

Hongjoong'un sözleriyle odada garip bir sessizlik baş göstermişti. Sözleri odadakiler tarafından anlamlandırılamamış, yüzlerinde ne olduğunu kavrayamamanın getirdiği kaş çatması belirgin şekilde yer edinmişti. Safkan'ın gözleri şüphesiz Seonghwa'daydı lakin ona dönen bu bakışlarla birlikte onların ne hakkında konuştuğuna dair fikirleri olmadığını anlaması biraz sürmüştü.

"Yine ne saçmalıyorsun sen?"

Yunho'nun ona güvenmediği hesaba katıldığında sinirle öne atılması pek şaşırtıcı değildi. Yine de sakinlikle koltuklarına kurulmuş vampirin gerçekten dediği gibi saldırmaya niyetli olmayışından kendini zor da olsa tutuyordu.

"Ah, demek bilmiyordunuz."

Yüzünde, her zamankinden daha farklı bir gülüş yer edinmişti onların anlamsız bakışlarının farkındalığıyla birlikte. Daha vahşi ve daha deli dolu.

"Peki," dedi Hongjoong gözlerini sonu yokmuş gibi görünen iri, karanlık bakışlara hapsederken. "Hiç Seonghwa'ya dair garip bir şey fark ettiniz mi?" Onlara çözmeleri için bir bilmece veriyor gibiydi. Gözleri düşüncelere dalan ve bazı şeyleri anlayacakmış gibi duran avcılarda gezinirken, karşısında dikilmeye devam eden Seonghwa'yı kontrol ediyordu. Yine Mars'ın kendini gösterip göstermeyeceğini ya da büyük ihtimalle bu sözlerin ardından avcıda bir değişiklik olup olmadığını anlamaya çalışıyordu

"Yalanlamadığınıza göre haklıyım."

Jongho, Seonghwa'nın yanında, üzerinde ayı desenleri olan kahverengi soluk pijamasıyla mahcupça başını eğmiş haldeydi. Yunho ise açıkça avcı arkadaşını izliyor, onun tepkilerinden bir şey anlamaya çalışıyordu.

"Bu gariplikler hakkında minik bir tahmin yürüteyim," diyerek bir zamanlar merak edip araştırdığı hastalığa dair bildiklerini saymaya başlamıştı "genellikle baş ağrısıyla gelen bilinç kaybı, anılarda kesiklilik, yorgunluk, nasıl gittiğini hatırlayamadığın yerlerde uyanma, zaman zaman kişinin karakterinden beklenmeyecek davranışlar sergilemesi ve hatta bunları hatırlayamaması, depresyon, yeme sorunları, bedensel ağrılar... Daha fazla saymamı ister misiniz? Hm?"

"Saydıklarının hepsini yaşıyor muydun?"

Yunho, bakışlarını Seonghwa'dan çekmemişti. Gözlerinde belirgin bir hayal kırıklığı ve adamın onaylarcasına sessizliğinden kaynaklanan kabullenişle de öfke vardı.

"Ve sen bunları bize söylemedin! Tüm bunları bir gece ansızın evimize giren, barış ve ittifak istediğini söyleyen bir kan emiciden mi öğrenmemiz gerekiyordu, bu kadar mı güvenmedin bize?" Bedeni işlemleyemediği onlarca duyguyla sarsılırken, elleri stresle yüzünü ovuşturuyordu. "Doktora da gitmedin değil mi? Gittiğine dair yalan söyledin sadece."

Seonghwa'nın tekrar susması ve eğdiği gözlerinin pişmanlıkla yerde gezinmesiyle tekrar öfkeyle atılacaktı ki, Jongho onu kollarından tutup geri çekmişti. Ona sakin olması ve dinlemesine dair şeyler söylüyor, gergin bedenin bir nebze olsun sakinleşmesini umuyordu. Neyse ki Hongjoong onun bir diğer öfke atağından hızlı davranmıştı.

"Bu saydıklarımın her biri çoklu kişilik bozukluğunun semptomları," en ufak bir alıştırma olmadan söylemişti safkan. Seonghwa'nın yere eğilmiş bakışlarının aniden kalkmasını seyrederken ise diğer avcılara asla bakmamıştı, "Mars ise Seonghwa'nın diğer kişiliği."

"Ne!" diye keskin bir ses yükselmişti Jongho'dan. "N-Nasıl yani? Mars? Şu vampirleri acımasızca öldüren, kimliği belirsiz avcı. O.... O, Seonghwa hyung muydu yani?"

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin