22. Bölüm

80 20 62
                                    

Bu bölüm özellikle Indila'dan Dernière Danse'yi dinlemenizi istiyorum. Medyaya koydum ve geçecek olan bir sahne için önemi büyük. Diyeceklerim bu kadardı, iyi okumalar^^

22. Bölüm: Dünyanın son melodisinde, kaosun ortasında sana huzuru yaşatabilirim

"Ve şimdi, en büyük tekliflere hazırsanız, müzayede başlasın."

Mingi, her noktaya ayrı ayrı kenetlenmişken, salondaki tüm hareketleri dikkatle izliyordu. Elindeki mikrofonu hafifçe aşağı indirirken, salondaki vampirler ve zengin alıcılar sadece birazdan onlara sunulacak olan "malzemelere" odaklanmıştı. Uzun zamandır bekledikleri an, kulağındaki küçük telsizden gelen sesle yaklaşıyordu.

Kulaklıkta önce bir tıkırtı duyuldu, ardından Yunho'nun sakin sesi yankılanıyordu. "Tüm tutulan insanlar çıkarıldı. Arabaya bindiriyoruz. Her şey planladığımız gibi gidiyor."

Bu haberi duymasıyla yüzünde hafif bir gülümsemeyle Hongjoong ve Seonghwa'ya göz kırptı. Elindeki mikrofonu yavaşça masaya bırakırken göz ucuyla onlara işaret vermişti. Anlamlı bakışları, kısaca iki adama da, "Artık zamanı geldi," diyordu.

Vampirlerin bile anlayamayacağı kadar küçük, ama planın anahtarı olan bu işaret, her şeyin başlayacağı andı.

Hongjoong, Mingi'nin göz kırpışını fark ettiğinde, kaşlarını hafifçe kaldırarak Seonghwa'ya döndü. Sessiz bir anlaşma gibi, gözleriyle birbirlerine bakıyorlardı. Artık planın en kritik noktası başlamıştı. Avcı, kendinden emin bir şekilde ceketinin iç kısmına sakladığı silahları hissetti. Yüzündeki ciddiyetin ardında büyüyen bir kararlılık vardı.

Mingi, sahneden zarif bir hareketle ayrılarak sanki insanları getirmeye gidiyormuş gibi salonun arka kısmına doğru ilerlemeye başlamıştı. Adımları, kalabalık arasında dikkat çekmeyecek kadar hafif ve kontrollüydü. Artık Seonghwa ve Hongjoong'un harekete geçme zamanıydı.

Sunucunun sahneden ayrılmasıyla ortamda ani bir sessizlik anı oluştu. Herkes müzayedeye odaklanmışken, safkanın dudaklarında geniş bir tebessüm yer edinmişti. O ana kadar bir maskenin ardına gizlemişti kendini. Kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Kimliğini öğrendiklerinde bu bilginin onlarda yaratacağı kaosun ise farkındaydı ve işte tam olarak bunu istiyordu.

Salonun orta yerine adım attığında, Hongjoong'un adımları sessizdi ama etkisi derindi. Ayaklarının altındaki lüks halı, her adımında ona yumuşak bir yankıyla karşılık veriyordu. Salonun geniş avizesi, tavana asılı kristal parçalarının ışıltısını tüm odaya yayıyordu adeta. Safkanın koyu saçlarına ve vahşetine kızıllığıyla parlayan gece karası gözlerine vuran bu ışık ise onun etkisini daha da arttırmış gibiydi.

"Merhabalar," dedi sesindeki yoğun eğlenceyle. O an çevresindeki herkesin ona bakmasını sağlayacak otoriter bir ton kullanmıştı ama sesi eğlenceyle titriyordu. Ardından da dikkatleri üzerine çekmek için yavaşça maskesini tutan ellerini kaldırdı. Elleri, maskenin zarif işçiliğine vurgu yaparak, salonun zengin atmosferiyle uyum içindeydi. Parlak ışıklar yüzüne vurduğunda, o anın etkisi tüm salonda hissediliyordu. Gölgelerin dansıyla oynayan ışık, Hongjoong'un yüzündeki ifadeyi anlamayı zorlaştırmıştı.

Sonunda, maskesini tutan parmaklarını dikkatlice maskenin kenarlarına kaydırdı, herkesin nefesini tuttuğu o anda. Parmak uçları, maskenin pürüzsüz yüzeyinde neredeyse görünmez bir iz bırakarak, yavaşça kıvrıldı ve maskesini çekip çıkardı. Bu hareket, tüm salondaki gözleri üzerine çekti ve bir anda salona az öncekinden daha keskin bir sessizlik hâkim oldu. O'nun çekici yüzü, asaletle işlenmiş maskenin arkasında uzun süre gizlenmişti ve şimdi tüm ihtişamıyla ortadaydı.

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin