23. Bölüm

42 16 42
                                    

Gözlerinizi fazla yormak istemediğim ve bölümün yarısı bile beklediğimden daha uzun hale geldiği için savaşı 2 part şeklinde yaptım. Ayrıca bölümü okurken sırasıyla -sıra önemli- dinlemenizi istediğim şarkıları buraya bırakıyorum;

Lø Spirit, Anymore

4ever Falling, Save My Love

Anıl Emre Daldal, M. (Özellikle bunu dinlemenizi aşırı istiyorum.)

23. Bölüm: Seni bulamamışken ben kayboluyorum

Lucius, şehrin karanlık siluetine bakarken, gözleri birer buz parçası gibi soğuk ve kararlılıkla parıldıyordu. Patlamaların yankıları hâlâ şehirde yükselirken, dudakları yavaşça bir gülümsemeyle kıvrılıyor ve ritmik şekilde hareket eden parmaklarından irrite edici sesler çıkmasını sağlıyordu. Arkasını dönüp Alistair'e baktı. O sırada odaya çöken sessizlik, Lucius'un içinde yükselen fırtınanın habercisiydi.

"Savaş zamanı geldi."

Alistair, gözlerinde küçük bir onay işaretiyle başını hafifçe eğdi. Lucius, odadan çıkarken arkasında bırakacağı her şeyin sonunda önemsiz olduğunu biliyordu. O, zaferini elde edecek, şehri ve düşmanlarını diz çöktürecekti.

Koridorlarda yankılanan ayak sesleriyle, Lucius hızla ilerledi. Kalın taş duvarlar arasında yankılanan adımları, onun ne kadar korkusuz ve amansız olduğunu anlatır şekildeydi. Karanlık taş salonlardan geçerken, etrafında toplanmış olan yüzlerce vampir harekete hazır bekliyor, her biri, sadakatle bağlı oldukları liderlerine bakarak ondan bir işaret bekliyordu. Şehrin köhne yeraltı salonu, onlarca ölümsüzün nefesiyle ağırlaşmış, büyüyen gerilim her an patlayacak hale gelmişti.

Lucius, merdivenlerden aşağı inerken, gözleri karşısındaki devasa kitleye döndü. Vampirler, karanlık cüppelerine sarınmış, vahşi gözleriyle liderlerini izliyordu. Salonun merkezine geldiğinde, soğuk bir rüzgâr salonun taş duvarları arasında uğuldayarak dolaştı. O an, varlığı koca salonu sarsacak kadar güçlüyken, vampirlerin kana doymamış bakışları ona odaklanmıştı.

"Şimdi zamanımız geldi," dedi, sesi salonun her köşesine ulaşırken. "Bu gece, düşmanlarımızı yok edecek, bu şehri yeniden inşa edeceğiz. Karanlığımızı tüm dünyaya yayacağız."

Vampirler, duydukları bu sözlerle birlikte heyecanlanmıştı. Kimisi tırnaklarını taş zemin üzerinde sürterek sabırsızlığını belli ediyor, kimisi ise kılıçlarını çıkararak savaşa hazırlık yapıyordu. Lucius'un emriyle birlikte, vampirler hızla sıralanmış, silahlarını kuşanarak şehre doğru ilerlemeye başlamışlardı. Yüzlerce vampir, ölümcül bir kararlılıkla yola çıkmıştı. Her biri, karanlık sokakları aydınlatacak kadar hızla hareket ediyordu.

Şehir merkezine doğru ilerleyen Lucius, başını yukarı kaldırdığında, uzaktan yükselen dumanları ve karanlık gölgeler arasındaki silüeti fark etti. Hongjoong, onun geleceğini biliyordu. Dönüştürdüğü adamı her şeye rağmen tanıyordu ve kışkırtmak belli ki işe yaramıştı. Tıpkı diğeri gibi, karanlığın ortasında duruyordu. Gözlerini ufuktan ayırmadan, kendi ölümsüz ordusunu arkasında toplamıştı. Siyah saçları rüzgârla dalgalanırken, gözlerindeki soğuk ama kararlı ifade, karşısındaki düşmanı selamlıyordu.

Safkan'ın arkasında, yüzlerce vampir sessizce onu izliyordu. Her biri, liderlerine duydukları bağlılıkla dik duruyordu. Lucius'un gelişini sabırsızlıkla beklerken, karanlık geceye karşı harekete geçmek için Hongjoong'un vereceği işareti bekliyorlardı. Kanlı savaşın gelmekte olduğu belliydi. İki taraf da birbirini tanıyor, birbirlerine meydan okuyordu.

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin