24. Bölüm

39 16 21
                                    

Dikkat: Bölümde şiddet, ölüm tasviri ve hassas kişiler için uyarıcı olabilecek unsurlar bulunmaktadır!

24. Bölüm: Huzurla kaybolabilmek için

Mars, hâlâ bedeni kontrol ediyordu. Yunho'nun derin acısını fark ettiğinde ise içini tanıdık bir hüzün kaplamıştı. Kendisi sevdiklerini kaybetmenin ne demek olduğunu biliyordu. Bu durum, ona geçmişte yaşadığı travmaları anımsatıyordu. Belki de bu yüzden ne yaptığını dahi anlamadan avcının yanına doğru adımlayarak omzuna hafifçe dokunurken buldu kendini. Tereddütlüydü ama onu bu halde bırakmaya da gönlü el vermiyordu.

"Yunho," dedi, sesi her zamankinden çok farklıydı. Sevgi doluydu. Seonghwa'nın sesi gibiydi. "Şu an buna dayanmak zor olabilir. Ama acın ne kadar büyük olursa olsun, Mingi'nin senden istediği şey bu değildi. Savaş hâlâ bitmedi. Şimdi kalkmalı ve savaşmalıyız. Güçlü olmalısın."

Yunho'nun gözleri hâlâ yaşlarla doluydu. Mingi'nin kaybı, ruhunu yıkmıştı, ama Mars haklıydı. Bu zamana kadar verilen mücadele boşuna olmamalıydı. Derin bir nefes alarak tüm acısını bir an için geri itmeye çalışıyordu. Gözlerinden istemsizce yaşlar süzülüyorken ise güçlü gözükmeye çalışarak başını sallamıştı. "Mingi'nin anısına... savaşacağım," dedi, gözlerindeki yaşları silerken. "Onun için bu savaşı bitireceğim."

Onun bu kararlılığını görünce başını hafifçe salladı büyük olan. "Birlikte," dedi, kılıcını çekip savaş alanına geri dönüyorken. Avcı da, her ne kadar kalbi kırık olsa da, silahını sıkarak ayağa kalkmıştı.

Artık Yunho'nun savaşmak için daha iyi sebepleri vardı.

Bu sırada Hongjoong, savaşın ortasında ilerlemeye devam ediyordu. Kalbindeki acı, her adımında daha da derinleşiyordu. Mingi'nin kaybından haberdardı. Hissetmiş, adamın havaya süzülen ruhu, bıçak gibi kesmişti bir an için tüm duyularını. Ama biliyordu ki bu acıyı dindirecek tek şey intikamdı. Yıllardır yan yana savaştığı, güvendiği dostunu kaybetmişti ve bu kaybı affetmeyecekti. Gözleri hırsla parladı, kan kırmızısına bulanmış gözlerinin içinde fırtına kopuyor, nice yangınlar şiddetle yükseliyordu. Her adımı, her saldırısı, kaybettikleri için birer yemin gibiydi.

"Lucius... seni bulduğumda bunun bedelini ödeyeceksin," diye hırsla fısıldadı önüne gelen herkesi bir bir kesip geçerken. Her öldürdüğü düşman, ona bir nebze daha güç veriyordu. Yılların dostluğu, savaş alanında yankılanan haykırışlarıyla sanki yeniden canlanıyordu. Acıyı içine çekip, onu adeta bir silah gibi kullanıyordu.

Lucius'un vampirleri ise giderek daha da vahşileşiyordu bu sırada. Sayıları azalmış olsa bile, saldırıları daha ölümcüldü. Bir grup vampirin ona saldırmak üzere olduğunu fark ettiğinde geri çekilmeyi reddetmişti Hongjoong. Gözlerindeki acı; öfke ve intikama dönüşmüş haldeydi. Kılıcıyla her darbede bir vampiri yere sererken, zihninde tek düşünce yankılanıyordu: Mingi'nin intikamı.

Yunho ve Mars da, yan yana savaşmaya devam ediyor, birbirlerine güçlü bir destek sağlıyorlardı. Vampirlerin saldırıları yoğunlaşmış ve Seonghwa'nın bedenindeki sönmüş büyünün etkisiyle savunmaları engellenemez hale gelmişti. Avcının zihnindeki acı her an taze olmasına rağmen, Mingi'nin son sözleri ona cesaret veriyordu.

Kalbi kırık olsa da, artık onun hatırası için savaşmak zorundaydı.

Hongjoong onlardan daha ileri bir noktada, kanlı kılıcını bir vampirin göğsünden çıkarırken Lucius'un en sonunda görünmesini bekliyordu. Düşmanlarına her saldırıda biraz daha yakınlaşırken, diğerinin yüzünde hayal ettiği öfke ve pişmanlığı görmek istiyordu. Ama adam, geri çekilmişti. Planını uzaktan izlerken, askerlerinin verdiği zararın tadını çıkarıyor gibiydi.

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin