17. Bölüm

108 23 174
                                        

17. Bölüm: Dokunamayacağın kadar uzak olan bana, yine de vakit ayırabilir misin?

"Sanırım bana sormak istediğin bir şeyler var."

Odadaki herkesin yavaşça dağıldığı ve en sonunda da sadece iki kişinin kaldığı bir vakitti. Jongho, yorulduğunu söyleyerek evden ilk ayrılan kişiydi. Onun ardından da Yeosang ve Wooyoung odalarına çekilmiş, San ise artık kalacak bir yeri olmadığı için avcıların yanında kalmaya karar vermişti. Daha doğrusu yapılan oylama ile nerede kalacağı karara bağlanmıştı. Yunho'da ona eşlik edeceğinden onunla birlikte gitmiş, artık babası ile kalmasının tehlikeli olduğu bilinen adama kısaca olayları anlatacağını söylemişti.

Aslında onun başta Wooyoung'un yanında kalmasına dair yoğun bir fikir birliği vardı. Fakat Hongjoong'un yaptığı hatırlatmayla evde yaşayan toplam dört vampirin olduğunu fark ederek kararlarını anında değiştirmişlerdi.

Ve şimdi Mingi'nin de dışarı çıkmasıyla odada sadece safkan ve avcı kalmıştı.

"Aslında sana özür borçlu olduğumu düşünüyorum," diye söze başladı Seonghwa. Bakışları oynadığı ellerindeydi. Hongjoong'un şaşkınlıktan kalkan kaşlarına ve derisini delecek gibi keskinleşen bakışlarına bakmaktan kaçınıyordu. "Açıkçası ilk başta bana seni öldürmem söylendiğinde ve seni araştırmaya başladığımda senin bir çeşit yamyam olduğunu düşünüyordum ama tanımaya başladıkça aslında öyle biri olmadığını fark ettim. Daima birilerine yardım etmiş ve yanına almışsın. Önce Mingi, sonra Wooyoung ve şimdi de bize yardım ediyorsun. Gıcık birisin bu kesin ama bence tahmin ettiğim kadar kötü değilsin yani demek istediğim şey şu ki-"

Seonghwa'nın zihni, düşüncelerinin ağırlığıyla boğulmuş haldeydi; ağzından dökülecek kelimeleri toparlamaya çalışırken, Hongjoong'un ona doğru sessizce yaklaştığını fark edememişti. Odayı saran gerilim, sanki her şeyin üzerine bir sis gibi çökmüş, konuşmasına mâni oluyordu. Elleri farkında olmadan birbirine dolanmıştı; parmakları, tedirginlikten bembeyaz kesilmiş, damarları belirginleşmişti. İçinde yükselen öfke ve pişmanlık dalgaları arasında kaybolmuş gibiydi. Ancak bu durumunu bile nasıl ifade edeceğini bilmiyordu.

Safkan, adımlarını daha da hafifleterek neredeyse bir gölge gibi hareket ediyor ve diğeri, zihnindeki kargaşaya yenik düşerken onun varlığını hissedemiyordu bile. Saniyeler sonra, vampir o daha farkında olamadan bir gölge gibi önünde durduğunda Seonghwa, varlığının etkisiyle derin bir nefes almıştı. Hongjoong'un gözleri, Seonghwa'nın yere odaklanmış ellerine dikkatle kaymışken, avcının parmaklarının titrediğini fark etmişti.

Sanki hissettiği gerginlik tüm vücudunu ele geçirmişti.

Zaman sanki durmuş gibiydi ama o, avcının ellerinin titremesini izlemeye devam ediyordu. Kısa bir süre öylece durmaya devam ederken; derin, karanlık gözlerinde Seonghwa'nın yüzüne dair küçük ayrıntılar parıldamaya devam etti. Sonrasında ise zarif bir hareketle parmaklarını genç adamın çenesine değdirmiş, yerdeki bakışların kendisine değmesini sağlamıştı. Bu yumuşak ama beklenmedik temas, Seonghwa'yı bir an için ürpertmişti. Çenesine dokunan soğuk parmaklar, içindeki dalgalanan duyguları daha da derinleştiriyor gibiydi.

Safkan, sanki parmak uçlarında rüzgarları taşıyordu da her dokunduğunda içindeki denizleri dalgalandırıyor, ruhunda fırtına çıkarıyordu.

Gözlerini kaçırmaya çalışsa da vampirin karanlık bakışları onu esir almıştı artık. "Benimle konuşurken yüzüme bakmanı tercih ederim," diye mırıldandı Hongjoong, sesi hem alaycı hem de yumuşak bir tınıyla odayı dolduruyorken.

Parmakları Seonghwa'nın çenesinde bir az daha durup nazikçe geri çekilirken, çekilen bu dokunuşu aralarındaki mesafeyi neredeyse yok edecek kadar azaltmıştı. Safkanın soğukkanlı ve yavaş hareketleri, avcının içindeki tansiyonu daha da yükseltiyordu. Kalp atışları artık daha belirgindi ve neredeyse göğsünden dışarı fırlayacak kadar hızlanmıştı. Konuşmak bir yana, zihnindeki düşünceler birbirine karışıyor, hiçbirini toparlayamıyordu.

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin