7. Bölüm

71 20 104
                                    

Not: Bu günün ikinci bölümüdür, önceki bölümü okuyup okumadığınızı kontrol etmeyi unutmayın.

༒︎

7. Bölüm: Işıklar, kaos içinde dans ediyor

-Yaklaşık 1 Hafta Sonra-

Gece yarısına doğru, ay ışığının solgun parıltısı tapınağın taş zeminine vururken Mingi, sessiz adımlarla büyük merdivenleri tırmanıyordu. Tapınağın sütunları, mermer heykellerin gölgelerini uzun ve ürkütücü bir şekilde uzatmıştı. Tapınağın önünde durdu ve etrafına kısa bir süre göz gezdirdi. Mingi'nin vücudunu kaplayan dövmeler ve onun yaydığı karanlık aurası bu antik yapının mistik havasıyla garip bir uyum içindeydi.

Mingi, derin bakışlarını tapınağın iç kısmına odaklamıştı. Yüksek elmacık kemikleri ve belirgin çene hattı, onun yüzüne heykelsi bir görünüm kazandırıyordu. Siyah, dağınık saçları alnına düşüyor ve yüzünün yarısını gizliyorken, gözlerinin etrafında beliren hafif gölgeler, onun karanlık doğasının bir yansıması gibiydi. Boynundan omzuna uzanan büyük, gotik kelebek dövmesi, boynunda ve boğazında karmaşık desenlerle birleşiyordu. Üzerine siyah ince bir kazak ve altına da koyu renkli, vücudunu saran yer yer yırtılmış bir kot pantolon giymişti. Boynunda sallanan zincirler ve çeşitli metallerden oluşan aksesuarlar ise onun bu asi ve modern görünümünü tamamlıyordu.

Tapınağın içine adım attığında, mum ışığının hafifçe aydınlattığı taş duvarlar ve devasa heykellerle karşılaştı. İleride, aradığı adamın bir köşede diz çökmüş dua ettiğini gördü. Dua etmesine rağmen sert duruşu, onun içindeki inancın ve amacın ne kadar güçlü olduğunu hemen belli ediyordu.

Mingi, günlerdir bu adamı takip ediyordu. Günlük aktiviteleri, neler yaptığı ve nerelere gittiği... Hepsini ezberlemişti ve en doğal karşılaşmalarını sağlayacak olan o yere gelmişti. Yeosang günlerdir uğraştığı halde Seonghwa'ya ulaşamamış, sadece karşı tarafın iyi bir yazılım mühendisine sahip olduğunu söylemişti. Kısaca onlara dair hiçbir şeye erişim sağlayamamıştı. Hongjoong, araştırma yapıyor, toplantılara katılıyordu. İyi bir konuşmacı olan Wooyoung ise tabiki onunla geziyordu.

Kısaca bütün iş Mingi'ye kalmıştı ve ona takip etmesi söylenilen bu avcı kesinlikle çok dikkatliydi. Yazılım mühendisi olduğunu düşündükleri adam evden çıkmıyordu. Hongjoong ise Seonghwa'yı takip etmenin riskli olduğunu söylemişti. Geriye sadece ne işle uğraştığını tam olarak kestiremediği, her dışarı çıkmasında kiliseye uğramadan eve geçmeyen bu adam kalmıştı. Jeong Yunho. Diğer adıyla da Jeong Stefano.

Yetimhaneden bir rahip tarafından evlatlık alınmıştı. Babası da bir avcıydı ve çocukluktan itibaren koyu bir Katolik ve vampir avcısı olarak büyütülmüştü. Onu evlatlık alan Rahip'in birkaç yıl önce çıktığı avda öldürüldüğü hesaba katıldığında Mingi onun vampirlerden nefret etmesini çok da yadırgamamıştı. Ve bu kişi fazla tetikteydi. Asıl amacı onun evini bulmak olsa da her seferinde bir şekilde izlendiğini anlayan adam ortadan kaybolmayı başarıyordu. Bir keresinde neredeyse vampiri görecekti ama Mingi son anda saklanmayı başarmıştı.

Şimdi ise günlerdir takibin meyvesini vermediğini anlayarak kiliseye gelmişti. Her yerinden sızan mürekkep lekeleri, karanlık aurası ve Tanrı inancı pek olmadığı düşünüldüğünde buraya gelmesi gereken en son kişiydi Mingi.

Yine de görev diye geçirdi içinden. Gerçek kimliğini gizlemeli ve biraz olsun avcıya yaklaşmayı başarmalıydı.

Mingi'nin aksine, Yunho daha sade ama etkileyici bir görünüme sahipti. Uzun boylu ve geniş omuzlu yapısıyla güçlü gözüküyordu. Vampirin yaydığı karanlığın aksine o daha çok aydınlık gibiydi. Kısa ve düzgün kesilmiş koyu kahverengi saçları, sert ve kararlı yüz hatlarını ortaya çıkarıyordu. Gözleri, derin bir kararlılıkla parlıyordu ve yüzündeki ciddi ifade, onun ne kadar odaklanmış ve dikkatli olduğunu gösteriyordu. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Her gün olduğu gibi bugün de şık takılmayı tercih etmiş, ceketine iliştirdiği haç işaretli kolyeyi parmakları arasında tutarken vampiri yine ve yeniden şaşırtmamıştı.

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin